29 Eylül 2007 Cumartesi

FOX TV de Premier Ligini Nasıl Seyredebilirim ?


İNGİLTRE PREMIER LİGİNİ UYDUDAN İZLEMEK İÇİN YAPILMASI GEREKENLER


1.Adım:
Uydu Alıcınızın “MENU” tuşuna basın.
Açılan pencereden “CA”, “ENCRYPTION” ya da “ŞİFRE” gibi menülerden hangisi beliriyor ise AŞAĞI-YUKARI OK TUŞU ile onun üzerine gelin ve Tamam (Okey) tuşuna basın.

2.Adım:
Açılan pencereden “ŞİFRE TİPİ” ya da “ENCRYPTION TYPE” yazan kısma gelerek Tamam (Okey) tuşuna basın.

3.Adım:
Ekranda beliren şifreleme tiplerinden (Seca, Viaccess, Irdeto, Nagravision ve BISS) BISS şifreleme tipini seçin.

4.Adım:
Açılan pencereden “ŞİFRE EKLE” ya da “ADD ENCRYPTION” kısmına gelin ve Tamam (Okey) tuşuna basın.

5.Adım:
Açılan pencerede, 12 haneli şifre kısmına, yayın şifresini girin. Şifreyi 444 4 369 nolu destek hattını arayıp, şehir, ilçe, telefon bilgilerinizi vererek öğrenebilirsiniz.

Şifreyi yayınlamak yasak, telefondan kolayca öğrenebiliyorsunuz...
Yeni blog sayfama da bakabilirsiniz...

28 Eylül 2007 Cuma

Fıkra

Bekir COŞKUN
Yakışıklı...28 Eylül 2007

Tayyip Erdoğan’ın yakışıklı olduğu nereden çıktı dersiniz durup dururken?
ATV ile Sabah’ı almak isteyen Amerikalı Murdoch’un "Ne kadar da yakışıklısınız" demesi ihale hatırına tamam da... Yerli kadınlar korosunun hep birlikte "Yakışıklı ve karizmatik" hükmü ne oluyor?
O, türbanı anayasaya koyup, kadın özgürlüğüne en büyük darbeyi indirmeye çalışırken...

İşte Bekir Coşkun' un uluslararası şöhrete kavuşmuş fıkralarından birini dinleyen bebeğin hali...

27 Eylül 2007 Perşembe

Bıcırıklar...


Fatih Altaylı'nın, Ertuğrul Özkök gibilerinin yazıları için yaptığı ilginç bir yorumla yazıma başlamak istiyorum;"Bazen öyle yazılar yazarlar ki, okuyanlar anlasın diye değil, anlaması gerekenlerin anlaması için yazarlar"
Bu yazıda o yazılar gibi olacak biraz.
İnternet aleminin yaramaz çocukları, küçük tıklama oyunlarıyla Google enayisinden harçlıklarını çıkaran üç kağıtçılar,kürekizm le müktedirin arasında kalmış, ezilmiş, bir o kadar da hayalleri olan, sevgiye ve ilgiye muhtaç, para için vermeyeceği şeyler az, vereceği şeyler çok olan, beni kelime oyunlarına zorlayan kardeşlerimiz, mal bulmuş mağribi gibi internette, aile içinde çekilmiş görüntülerimizi bir nevi linç kampanyası için kullanmayı mubah görüp fütursuzca yayınlamaktan korkmamışlar. "Yorumsuzdur" kelimesiyle kendilerini acar gazeteci rollerine sokup, miniatürk te orjinaldir tabelasıyla sergilenebilecek akıllarınca bize darbe vurduklarını sanan bu kabiliyetsiz, bir o kadar da kendini mahir sanan güruh;
Biz size papuç bırakmayız, bırakacağımız papuç varsada kendi elimizle size yedirip öyle bırakırız. Yediğiniz papuçlarla ağzınız bir sene ayak kokar ona göre.
Bu arada Nuri Alço dediğimiz adam Türkiye'nin büyük bir açığını kapatan, tüm dünyada duvarlar da ismi yazan bir sanatçı. Türkiye de duvarlarda en çok ismi yazan kişi ne Ecevit ne de Demirel dir. Nuri Alço'dur o kadarr...

23 Eylül 2007 Pazar

Mahalle Kabadayısı

Google da Grafiklerde "Mahalle Kabadayısı" yazın bakalım ne çıkıyor :)
Kasıtlı mı yapıyorsunuz bunları ? Nasıl ki Adnan Hoca için Wordpress i kapatıyorsunuz, Google'ı da kapatın,Paşam Adnan Hocadan değersiz mi ?

Yorumsuz...

22 Eylül 2007 Cumartesi

KÖFTE

Bugün mugamingo yok, Ömer Enis te yok, zaten kabiliyetsiz herif dayanamadı bayrama kadar, sivil anayasada yok, demokrasi bayraktarlarının, işkence gördükleri adamların yaptıkları darbe anayasasını ibretle sahip çıkmaları da yok, sanki yeni anayasa bir hafta sonra çıkarılacakmış gibi korku ve panik havası yaratan, bununla yaşayabilen parazit canlılar da yok, ayaklarına kadar giden Bakan a "konuyu sonuna kadar gözleyeceğiz" diyen PKK mayınlarını imal eden firmayla otomobiv sektöründe ortaklık eden, Türkiye yi emen embesil aile gurubuna giydirme de yok. zaten "neden gözlüyorsun da katkıda bulunmuyorsun, röntgencimisin sen sapık" diyen de yok. Köhneleşmiş, evlerinde kokmaya yüz tutmuş eski hukukçuları bulunmaz hint kumaşı yapan ulusal basın da yok. Hatta bazılarını yıkamayı unutup alelacele canlı yayına katıp, yeni bir çernobil tehlikesi yaratan medyamız hiç yok.
Peki ne var bugün.
Akşam Sultanahmet'te İftarımızı açmadan akşam namazını kılalım, biz akşam namazını kılana kadar, rekor hızla yemek yiyenlerin boşalttıkları sultanahmet köftecisine gidelim. Hem erken gidip soğuk çorba içeceğimize, ayakta masa boşalmasını bekleyenleri görmemezlikten geleceğimize sonradan gidip, boşalan masalarda rahat ve geniş bir şekilde köftemizi piyazımızı yiyelim. Tramvaya binip sirkeci ye inelim, bolulu hasan usta da kaymaklı ekmek kadayıfı yiyelim.
Yeter daha ne istiyoruz.

20 Eylül 2007 Perşembe

Fenerbahçe 1-0 İnter (Deivid de Souza'nın muhteşem golü)


Hep böyle oynasan da bizi kanser
yapmasan daha iyi olmaz mı.
Demek oluyormuş.
Yedekleri Figo, Crespo
olan İnter i bir güzel eze eze
yenebiliyormuşsun.
Umarız devam edersin...

19 Eylül 2007 Çarşamba

Mugamingo lular... (Bölüm.2 - Salgın Hastalıklar)

Mugamingo her ne kadar sağlıklı havadar bir köy olsada, yaşayanlarında çeşitli rahatsızlıklar görülmüştür. Mesela hazımsızlık, sindirim bozukluğu, bağırsak düğümlenmesi bunlardan sadece bir kaçıdır.
Uzmanlar, burada yaşayan 70 canlı nufusun 14 ünü oluşturan maymunların, diğer nufusun payı olan muzları dahi yiyerekten rahatladıkları, zaman zaman diğer canlıların uyanıp "Bizi kimse sivemez hoca" diyerekten kendi paylarına düşen muzlardan en azından bir kaç tanesini istedikleri zaman da rahatsızlandıklarını tespit etmişler. Bu maymunların iştahı, diğer Mugamingo canlılarını bezdirmiş, hatta aç bile bırakmış. Memleketteki bütün muzları ve muz bahçelerini parselleyen bu maymunlar, bırakın ellerindeki muz bahçelerini geri vermeyi, içlerinden bir tane bile muz vermiyorlarmış. Muz istiyenlere "İçime Sindiremiyorum" diyorlarmış. Hatta bazıları "Eyvah Muzlar elden gitti" diye bağırıyorlarmış.
Diğer-öteki-zenci Muganingolular oturmuşlar düşünmüşler, ne yapsakta muz dağılımını eşit yapsak demişler.
Basmalarıyla ünlü R.T.Ebasayi ve arkadaşları köye yeni kurallar getirelim, muzların eşit dağıtıldığı bir formül bulup köyün duyuru tahtasına yazalım. Adınıda Civil Anatoga verelim demişler. Ama Mugamingo maymunlarının psikolojik sorunlarıda varmış. Mesela birisi yanlarında Civil dese bağırsaklarından ses gelmeye başlıyormuş. Bu durumda diğer canlıların hemen oradan uzaklaşması gerekiyormuş.
Yine birgün Civil kelimesini duyan maymunlardan; YEK (Yüksektepelerdeyaşayan Ezikler Kampı) Başkanı Erbarsak Tekiç, tamda köyün kahvesinin önünde bağırsaklarından gürültü çıkartmış. Bunun üzerine Civil Anatoga nın fikir babası R.T.Ebasayi ona bi basmış "Herkes kendi inindeki işine baksın" demiş. Tabi bu çıkış onun hastalığına çare olmamış. Çünkü uzmanlar, bu hastalıklar geçmez, yer yer nükseder, mezara kadar gider, hatta bazı maymunların öbür taraftada sürer demiş. (Devam edecek...)

18 Eylül 2007 Salı

Ömer Enis i Bulduk !

Dünyanın dört bir yanını dolaşarak ömer enis i arayan muhabirlerimiz sonunda muradına erdiler. Tek bir pozda olsa çekebildik.
Kendini, Mugamingo nun balta girmemiş ormanlarında kimsesiz, sayıları sadece 14 tanecik kadar kalmış kürekizm maymunlarını koruma, yaşatma, kucağına almaya adayan kardeşimiz yerel kıyafetlerle çok şık duruyor. Bu mubarek ayda, sayısı az kalan ve şu aralar baltalı ilah arayan maymuncuklara yardım yataklık ederek öyle sevaba giriyor ki. Ne giren sevap belli ne çıkan, o kadar aralıksız sevap işliyor yani.
Sayılarıda 14 olunca her birine ayda 2 defa sevap denk geliyor.
Ama canımız kardeşimiz canını dişine, maymunlara takarak, Mugamingonun yerel yiyecekleriyle beslenerek görevini layıkıyla, fazlasıyla, abartıyla ve kabartıyla yapıyor. Kendisine sağlık, sihhat, sabır ve güç diliyoruz. Kal sağlıcakla...

Mugamingo nun Tarihi (Bölüm.1 - Darbe mi geliyor?)

Mugamingo denilen muzlarıyla ünlü bir yarımadanın en güzel yerlerinden 70 nüfüslü köyünde, 14 nüfuslu küçük bir toplulukçuk varmış. Bu toplulukçuk Mugamingo nun en güzel, en havadar, en yüksek tepelerinde oturur, neyi kimi isterlerse yaparlarmış. Öyleki bu yapışları Mugamingo nun kurucusu Matavadı Kürek Akangüs'ün adından yola çıkarak yarattıkları(ki bundan Akangüs'ün haberi yok) Kürekizm inanışı altında gerçekleştiriyorlarmış. Diğer-öteki-zenci Mugamingolular "Yahu bizde muz yok, bari anans aldıralım" deyince, Kürekizmin yılmaz savunucusu 14 kişicik "olmaz ananas aldıracaksak biz aldırırız yoksa Kürekizm elden gider" diyorlarmış.
Mugamingo nun kuruluşundan itibaren ne zaman diğer-öteki-zenci Mugamingolular, biraz itibar, imtiyaz, öncelik kazansalar, Kürekizm inanışına mensup sapık Mugamingo lular, ellerinde kürek, kazma, balta ne bulurlarsa diğer-öteki-zenci Mugamingolulara saldırıyorlarmış. Hatta diğer-öteki-zenci Mugamingoluların önde gelenlerinden bazılarını asmışlar bile.
Gel zaman git zaman diğer-öteki-zenci Mugamingolular uyanmış, noluyoya demişler. Başlarında Raken Tongos Ebasayi denen bir adamla yola çıkmışlar. Ebasayi daha öncede köyde ufak tefek işler yapmış, hatta iyi işler yapmış. İyi işler yaptığı ve diğer-öteki-zenci Mugamingoluları uykularından uyandırmaya kalktığı için hapis bile yatmış.
R.T.Ebasayi bi basmış, köyün diğer-öteki-zenci Mugamingoluların büyük bir kısmını ikna ederek Muz Toplayıcılar seçiminde kendine taraftar yapmış. Hemen iki sene sonra Muz Kabuklarını toplama seçiminde de kendine daha fazla taraftar yapmış. Bazı sapık Kürekizm yanlıları bile "Ben oyumu Kürekizme vereceğim ama gönlüm Ebasayi'nin kazanmasın da" demişler.
Bir süre sonra Mugamingonun en yüksek tepesi Çungasa ya kim çıkacak seçimi yapılacakmış.
Çungasa yazları serin, hoş, kışları sıcak,yumuşak bir yermiş. Kürekizm yanlısı 14 kişicik buraya hep kendilerinin oturduğunu bundan sonrada kendilerinin oturması gerektiğini aksi taktirde ellerinde ki baltaları kullanacaklarını söylüyorlarmış. Hatta Baltalı güçler gece vakti köydeki duyuru tahtasına "Kürekizm elden giderse gerekeni yaparız" diye yazı yazmışlar.
Ve yine Çungasa seçiminden hemen önce köyün azınlıkçıklarından olmasına rağmen önemli yerlerinden birinde oturan Antoras Mankerosa mensupları, Çungasa seçiminin her zaman ki gibi yapılamayacağını, çünkü köyde su akmadığını, banyo yapamadıkları için koktuklarını bahane etmişler.
R.T.Ebasayi ve arkadaşları kısa zamanda yüksek tepelerden birinde akan suyu köye getirip bütün evlere bağlamışlar. Ama yine de sapık Kürekizm ciler yıkanmamakta ısrar ediyorlarmış, Hatta bazı diğer-öteki-zenci Mugamingolulardan bile yıkanmayanlar, ben banyoya girmem diyenler olmuş.
Bunun üzerine Ebasayi, gelin köylülere soralım demiş. Sapık Kürekizmciler Köylülerden korktukları için bazı diğer-öteki-zenci Mugamingoluları yanlarına çekmeye çalışmışlar.
Köylüler öyle bir cevap vermişler ki; banyoya girmeyen diğer-öteki-zenci Mugamingoluları foseptik çukurlara, Sapık Kürekizmcileri de inlerine geri göndermişler.
Ellerine tahtadan duyuru köşesi verilen bazı Sapık Kürekizmciler biz nerede yanlış yaptık derken, bazılarıda diğer-öteki-zenci Mugamingoluların göbeklerini kaşıyan testi kafalı pijamalı köylüler olduğunu söyleyerek hakaret etmişler.
Artık Çungasa tepesinde diğer-öteki-zenci Mugamingolulardan Anturgas Güz ikamet etmekteymiş.
Bunu da içine sindiremeyen Sapık Kürekizmciler bu sefer "Anturgas Güz ün hanımının boyu uzun, Mugamingo nun önemli yerlerine boyu uzunlar giremez" demişler.
Bu paranoya hali gittikçe artan bazı kolları uzun beyni küçük sapık kürekizmciler kendini acındırmak için ilginç yöntemlere başvurmuşlar.
Bir tanesi "Köyün okuluna boyu uzunlar girerse, kısaları kovarlar" demiş, daha önce kısaların uzunları kovduklarını unutarak.
Ve yine elinde tahtadan köşesi olan sapık Kürekizmcilerden bir tanesi şöyle yazmış odundan köşesinde... (Devam edecek...)

17 Eylül 2007 Pazartesi

İktidarım, Öyleyse Yozlaşabilirim


Bana mı ters geliyor, yoksa benim gibi düşünenler de var mı acaba ?
İstanbul'da bir konser yapılıyor, İslami Tarkan dedikleri bir adamın verdiği konser sırasında ilginç görüntüler çıkıyor.
Yada, bu görüntüler ilginç mi dir? Bana mı ilginç gelmektedir.
Senelerin biriktirdiği eziklik, ötekileştirilme, dışlanma, çoğunluk olmana rağmen zenci muamelesi görmenin verdiği bir dışavurum mu dur ?
İktidar sarhoşluğu mu dur,
Güç budalalığı mı dır?
Çağa ayak uydurma mı dır ?
Kimlik bunalımı mı dır?
Yoksa benim paranoyam mı dır ?
Eczacıbaşının, Koçun, Sabancının 70 ler de "Siz sanattan anlamazsınız, ben size ne getirirsem sanat odur" diyerek getirdiği çok sesli müziğe tepki mi dir?
Getirdikleri müziği birde içerden şakşaklaması için köşelere serpiştirdikleri Hıncal'lara cevap mı dır bu?
"Düşmanımın düşmanı dostumdur" teranesine kapılmadan, "kabul etmiyorum" diyorum.
Benim de koca koca adamlar gibi içime sindiremediğim bir gerçeğim var artık. Öyle maden suyu ile sindirilecek bir hastalık değil bu.

16 Eylül 2007 Pazar

Ramazan ve Sınıfların Birbirine Yaklaşması...

Yaşam boyu karşılaştığımız Sağ-Sol gibi kutupları sayarak mı başlasak yazımıza ? Yazmayalım. Okurken refleks gösterip sizde bulduğunuz kutupları mırıldanmaya başlayabilirsiniz. Bu kutupları ayıranları da konuşmayalım bence. Bu sefer de suçlu arama hastalığımız nüksedebilir.
Ona sataşma buna sataşma, nasıl geçecek zaman ?
Nerede harcıyacağız enerjimizi ?
Düşünürsem, gerçeği öğrenirsem ne anlamı kalır komplo teorilerinin. Doğruları öğrendiğim de, dinlediğim okuduğum Stratejist, Eski İstihbaratçı, Emekli Askerleri aynı hazla izleyebilirmiyim; hayır. Hiç keyif alamam. Bilmemem lazım, bilmeden fikir sahibi olmam lazım. Karşımdakini dinlemeden konuşarak, duyup ezberlediğim iki cümleyle onu ezmekdir beni bahtiyar edecek olan. Gece yattığımda "Yahu, birde şu anektot vardı, tüh, onu da söylemeliydim" diye düşündüğümde anlarımki tamama ermişim.
Bu hastalığın azaldığı zamanlardan en güzelidir Ramazan. Çünkü ezme değil, iyi olma yarışı vardır bu ay içerisinde. Herkesi eşit görürsün bu zaman diliminde. Belkide herkes aç olduğundandır. Nitekim insanın en zor sınavı açlıktır. Terbiye için iyi bir yöntemdir. Hal böyle olunca insanlar birbirlerini daha iyi anlıyabiliyorlar. Diğer rahatsızlıklar ironi olmaktan çıkıp, basit dünya işleri oluveriyorlar.
Sonuçta senenin tümünü toplum olarak oruçlu geçiremiyeceğimize göre bu iyimsere doğru giden yazımızın yönünü Polyannacılıktan gerçeklere doğru çevirelim.
Peki yok mudur Ramazan dan başka bir formül. Bilmem belki vardır. Ama köklü bir çözüm olursa ne gazete satar, ne televizyon izlenir, ne de kavga edilir. Bizim zenginliğimizdir farklı düşüncelerimiz safsatası anlamını yitirir. Çünkü insan denen yaratık öyle zekidir ki, problemlerden nemalanmasını iyi bilir. Elinde çözecek gücü olsa bile bazı problemleri çözmek istemez. Çünkü o problemler onun yaşam kaynağıdır.
Matriks de Mr.Smith in dediği gibi "İnsan bir virüstür, girdiği yeri yağmalar, çoğalır, bütün dengeleri bozar."

15 Eylül 2007 Cumartesi

İçime Sindiremiyorum...


Arama Motorlarından birinde "İçime Sindiremiyorum" cümlesini aratın. İlk sayfalarda foseptik bulacaksınız. Foseptik yavaş yavaş azalacak ama ilk sıralarda kendine yer bulan foseptiklerin yoğunluğu, içindeki mikrop ve koku kadar son sıralarda bulamayacaksınız. Meğer "İçime Sindiremiyorum" cümlesi sadece gıda zehirlenmesi, mide yetmezliğinde değil, aksine midesi geniş, ne bulsa yiyen cins yaratıklarda dahi kullanılan bir terim halini almış. Yahu o kadar anlattık maden suyu dağıtıyoruz diye. İlla orta yere bir şeyler yapacaksınız. Yapmayın, hele kameralar karşısında yapmayın. Sizi seyreden çocuklar, "koca koca adamlar yapıyorsa biz niye yapmayalım" derler de bezsiz bir şekilde bırakıverirlerse siz mi temizleyeceksiniz, Daha kendinizinkini temizlemeden.
Bugün keneftir gidiyoruz, dur bakalım berekettir. :)

Ramazan, Din, Ticaret


"Dini Siyasete alet etme" söyleminin Cumhuriyetten önceye dayanan tarihi vardır . Haklılık kazandığı dönemler olmuştur. Bu uygulamadan dolayı başarılı olanlar da olmuştur. Bu suistimali karşı görüşle bastırıp, yer yer tabi olunan dine söverek sindirenler de olmuştur.
Sonuçta oynak bir malzemedir. Kullananları ihya ettiği gibi, alaşşağı da etmiştir.
Zamk gibi bir özelliği vardır, yapışır, bulaşır ama kullanandan da kullanana saldırandan da hiç çıkmaz. Kalıtsaldır.
Birgün bir bakmışsın sövüyorsun, söverek para kazanıyorsun, Birgün de bir bakmışsın övüyorsun överek para kazanıyorsun. Böyle ilginç, fiziksel tanımı yapılamamış bir cisimle hayatın bu kadar değişebiliyor.
Nitekim Ramazan, bahsettiğimiz kavramın kutsalı, sultanı, baştacı durumunda.
Biz dün kurufasulyeden nefret ederken, bugün hastası olmak ve yine yarın tekrar vakit bitince nefret etme tutarsızlığına yakalanırsak, utanmalı, yaptığımızı sorgulamalıyız.
Ne yazık ki günümüz de kurufasulyeyi sevmeyen bazı büyük şirketlerimiz, bu sıralar sadece kurufasulye yiyiyor. Hiç birşey dememiş, yapmamış gibi pişkince ve yellenerek.
Evet, yellenme kurufasulyenin fiziki bir cevabıdır. Etrafındakilere yediğini belli eder. Belli etmekle de kalmaz pişman eder.
Peki biz bu yazıdan hangi dersi çıkarmalıyız: "Yellenen adamdan uzak durmalıyız"

Geçmiş Olsun Yazısı...


Amasya Göynücek Kaymakamı Mevlüt ÖZMEN kardeşimiz trafik kazası geçirmiş.
Ölümden dönen kardeşimize ve Polis Memuru Esat Oral'a acil şifalar dileriz.
İlgili Haberler;
Hürriyet, ART, KentHaber, Göynücek Kaymakamlığı Göynücek Belediyesi

14 Eylül 2007 Cuma

Ömer Enis NEREDE ?


Ömer Enis; İnternet aleminin hiti yüksek, fanları gani, hayran kitlesi geniş bir kardeşimiz. Kendisi Ramazan ayı boyunca İnternete girmeyeceğini söylüyor.
Bu durumu günümüzün en çağdaş, en modern Hocalarına sorduk;

Prof. Dr. Hayrettin Karadan; "Doğrusunu yapmış, Oruçlu İnternet mekruhtur. Orucu bozmaz ama şüpheli hale getirir. Bugün bütün haber sitelerinde illa manken resimleri var. İnsanın bişeyi kaymasa gözü kayıyor, mazaallah"

Prof. Dr. Zekeriya GRİ; "Olmaz öyle şey, İnternet oruç bozmaz, bir keresinde ben Google'da ücretsiz dağıtılan kekikler için Sebil Kekik yazacağıma yanlışlıkla Sibel Kekili yazdım. Bir kaç dakkada oyalandım, niye oyalandım, çünkü ben entellektüel bir insanım, Google da ne var ne yok bilmem lazım" Diye konuştular.

Ömer Enis ise, yorumlara kulağını tıkayıp kendini doğaya verdi. Yeni arkadaş çevresi; meşe, palamut, ayı, kurt ve tabi ki maymunlar...

13 Eylül 2007 Perşembe

Son 2 Maç Abi. Abi bee!

(Sene-2063)Yaşayan efsanelerimizden Hakan Şükür, kıramadığı son 3 rekor için, Eski TFF Başkanlarından Haluk Ulusoy'un Oğlu Şimdiki Başkan Harun Ulusoy'a başvurdu. Harun Ulusoy "Ben görevi oğlum Haldun Ulusoy'a devrediyorum, ona başvurursun" diye konuştu. Bunun üzerine Hakan Şükür "Çok şey istemiyorum, rahmetli Rüştü'nün yan toplara en çok çıkan Türk futbolcusu ve yine toprağı bol olsun Tugay'ın en çok taç kullanma rekorunu kırmak istiyorum, o da olmadı Spor yazarlarına kol hareketi yapma rekorunu elinde tutan, Zincirlikuyuda ikamet eden Emre Belezoğlu'nun rekorunu kırmak istiyorum. Bu kadar emeğim var, lütfen, zaten Allah'ın gücüne gitmesin bir türlü göçemedim. Daha öbür taraftada kıracağım rekorlar var benim. Önce gidenler arayı açıyor. Torunum sende siyanür var mı?" diye konuştu.

Stüdyo Pazar, Bay Meraklı

12 Eylül 2007 Çarşamba

Bombacıya Mektup...


Sevgili Arap Kardeşim;
Neye hizmet ettiğini, amacının ne olduğunu bilmiyorum, sadece tahmin ediyorum. Senin, elde olmayan nedenlerle gelişme kaydedemeyen, hatta bazı bölgeleri sadece et olarak kalan beynine Türkiye Cumhuriyeti'ni ne şekilde anlatıyorlar da böyle bir embesilce hazırlanmış, maksadı, sözüm ona patlatmıyoruz, ama patlatabiliriz de gibisinden CIA in dahi haberi olan bir eylemi gerçekleştiriyorsun. Kime ve neye hizmet ediyorsun. Eylemi gerçekleştirdiğin (eylem gerçekleşmiştir) ülkenin sana 400 yıl boyunca yollar, hanlar, hamamlar ve kaynağın olduğu halde kullanamadığın su kanalları yaptığını unutmayı, ancak başta saydığım beyin özelliklerine sahip birisi yapmaz da kim yapar. Türk Askeri topraklarına girdiği ilk günden itibaren, belki Peygamberin arkadaşının(sahabe) torunudur diyerek, pazar yerinden evine giderken elindeki fileleri alıp taşıyordu. Sevap-Günah kaygısıyla yapılan bu hareketi dünyayı yöneten ülkenin Askeri yapıyordu. Kurtuluş savaşında dahi Afganistan, Pakistan gibi ülkeler varını yoğunu ortaya koyarak, karılarının kollarındaki bilezikleri dahi yeni kurulan Meclise gönderirken, senin İngiliz ve Fransız askerleriyle Osmanlının arkasından neler yaptığını tarih biliyor, Türk halkıda biliyor. Biz o günleri unuttuk, cahilliğine verdik. Küçük et parçası beyninin akıl-vicdan mekanızmasını çalıştıramayacağını bildiğimiz için seni affettik. Bizim aflarımız beyninde elektroşok etkisiyle büyüme gerçekleştireceği yerde, sen daha da küçülmeyi seçiyorsun. Gel vazgeç, yarın çok geç olmadan. İslam-ortak paydasıyla şu mübarek Ramazan gününde bu işleri bırakıp tövbe et. Taşeronluk yapma. Git o piknik tüpleriyle başka birşey yap. Bu yazıyı iki seferde oku. Bu kadar uzun cümleleri algılayabilir misin bilemiyorum ama kendini zorla. Sana inanıyoruz. 25 piknik tüpünü bir sefer de sayabiliyorsan bunu da başarabilirsin. Kal sağlıcakla...
Kardeşin Emin, Osman, Mehmet, Ahmet, Muhammed, Ali, Bekir, Ömer, Selim

11 Eylül 2007 Salı

Ramazan, Mahyalar

İşte geldi yine. Yardımlaşma, merhamet, sevgi yarışı başlıyor. Bir aylık bir maraton bu. Oruç var, Teravih var, Sahur var, İftar var, Mahyalar var...
Bin aylık hediye bile var bu koşu da. Paylaşma var, almadan verme var, vererek mutlu olabilme var...
Ağlamak, Yalvarmak, Sevgiliyi özlemek, Dua etmek, Kendinden gözü kapalı vermek var...
Verdiklerine kat kat karşılık verecek, sonuna kadar açık bir kapı var.
Sonunda affedilmek var...
Ramazan Ayınız Bereketli, Huzurlu ve Mübarek olsun...

Bu hafta yayınlanacak Mahyalar
Eyüp Sultan: Ya Şehr-i Ramazan
Süleymaniye: Ey oruç tut bizi
Yeni Cami: On bir ayın sultanı
Sultanahmet: Hoşgeldin Ya Şehr-i Ramazan
Üsküdar Cedid Valide Cami: Oruç tut sıhhat bul

Sting - Shape of my Heart

Sallana Sallaya Cindoruk


Sabin Kanadoğlu’ndan bayrağı devralan Sayın Cindoruk sallana sallana sallamaya devam ediyor. Tatilini yaptığı güzelim Cunda adasından gazetelere röportaj, TV’lere canlı yayın konuğu olmak çok tatlı geldi. Şöhreti yeniden yakalamış Köhne arabesk şarkıcıları gibi şapkadan tavşan-lar çıkarmaya, etrafındakiler ayıp olmasın diye alkışlayınca da yaptığı şeylerin milletin hoşuna gittiğini zannederek daha da abartmaya başladı. Asıl niyetinin sandık yoluyla önü kesilemeyenin önünü hukuk yoluyla kesmeye çalışanların ekmeğine yağ sürmek, umutlarını tazelemek, cemiyet içinde kaybettiği konumu yeniden kazanmak olduğu açıkça belli olan Mandrake Cindoruk, neredeyse aynı nedenlerle idam edilen Adnan Menderes’in avukatlığını da yapmış birisi(sonuçtan belli) olarak bunları dile getirmesi utanç verici.
Salıncakta sallanırken verdiğin demeçlerle huzurumuzu bozma. Nitekim sallanırken dahi arkandan ittiren gözükmüyor.(Muhtemeleh Abdullah ittiriyor)O kadar mı derin yerlerden konuşuyor ve konuşturuluyorsun. SUS ARTIK !
Bu yazıyı yazmama neden olan haber...

10 Eylül 2007 Pazartesi

Fatih Çekirge ile Fetvanın Hası

Sevgili Fatih Çekirge, Mehmet Keçeciler'in "1983’lü yıllarda bakanlarımızın ve parti yöneticilerimizin
başı bağlı hanımları bir araya geldiler. Çünkü törenlerde sıkıntı çıkıyordu.
Onlar da toplanıp bone takma kararı aldılar. Saçları görünmeyecek şekilde bone taktılar.
Bizim bir etkimiz yoktu. Sonra devlet buna ses çıkartmadı. Böylece yumuşak bir çözüm olmuştu.
Bir adım hanımlar attı... Bir adım da devlet attı. Ama Refah Partisi iktidarı gelince yine türbana dönüldü. Oysa o zaman mesele rahatlamıştı. Yine böyle olabilir " dediğini köşesinde aktarmış.
Teşbihte hata olmaz, geçenlerde Trafik Polisinin alkol muayenesi yaptığı bir sarhoş, muayene cihazını ağzına almak istememiş, sadece dudaklarıma değdiririm demiş. Polis "Hayır olmaz, illa ağzına alacaksın, başka türlü
olmaz bu iş" deyince olay Karakolda sonuçlanmış.

Bu hikayeden çıkaracağımız sonuçlar;
1. Fatih Çekirge ağzına almadan dudağına değdirmek istiyor.
2. Fakat kurallar illada ağzına alması gerektiğini söylüyor.
3. Fatih Çekirge'nin ağzına alması için karakola gitmemiz gerekiyor.
4. Fatih Çekirge Ramazanda 1 ay boyunca "Fetvanın Hası" isimli köşesinde, Hatipoğlu hocayla sırt sırta yazı yazıyor.

Tatil 2007


İşte geldim buradayım...
Antalya Alanya derken bir haftayı yedik, yine istanbul'a geldik
Yeşilköyde, istanbul'un grisiyle karşı karşıya kaldık.

Neleri özliyeceğiz;
sude-buse,
Yasemin,
Faruk,
Selim beyler,
Plaj voleybolu,
Havuz ve kaydıraklar,
Alanya-konaklı
Oteldeki irmik helvası

Neleri özlemiyeceğiz;
İlhami bey,
Oteldeki hazır döner,
Animatör çılgın mehmet,
Topu olmayan tenis kortu,
Oteldeki asidi kaçmış ılık kola,
Masör,berber,tellak,güzellik uzmanı vasıflarına aynı anda haiz olabilmiş arkadaş.

9 Eylül 2007 Pazar

Yardım Kampanyası...

cehepeli Milletin Vekili bir vatandaşımızın hemde Cumhuriyet caddesi’ndeki Cumhuriyet taksi durağı yanında, ona göre müsait, belediye ekiplerine göre müsait olmayan bir yere ihtiyaç giderirken yakalanması ve 117 Ytl ceza kesilmesi üzerine, bu cezayı blog sayfamızın okuyucuları arasından toplamaya karar verdik, şu ana kadar gösterdiğiniz destek takdire şayan, neredeyse cehepe gurubunun yarısının herhangi bir duvara ihtiyaç giderebileceği kadar para topladık.Başbakanın "Durmak yok yola devam" lafını yanlış anlayan cehepeliler, her müsait gördüğü yerde ihtiyaç molası verirlerse bu bizim bütçemizi aşabilir. Nitekim en modern camilerde bile sadece 50 YKr a yapabilirler. Korkmalarına gerek yok, caminin tuvaletine girince camiye girildi sayılmaz. Bir gören olmaz, olursa da söylemeyiz.

Ne kürekmiş bee…!


Sizlerle Emin Çölaşan ve Bekir Coşkun’un kürek aşklarıyla ilgili bir sırrımı paylaşacağım. Kimseye bir şey söylemeyeceğinizden eminim. Günlerden bir gün Midilli adasının biraz açığında kayığımızla gezerken Bekir Coşkun suya düştü, çok iyi bir yüzücü olmadığı için hemen Küreğimi ona uzattım, Kürekten tuttuğu gibi kayığa çıktı. Nerden tutturdum küreği, artık hep kürekten tutup denizde yüzmeye başladı, hatta ara sıra küreği vermeyince boğulma numarası yapar oldu, Emin Çölaşan ise bu durumu biraz kıskanmaya başladı, neden hep o tutuyor ben tutmuyorum diye. Neyse, Emin Çölaşan’a da tutturmaya başladık, hatta bir süre sonra Emin Çölaşan küreği Bekir Coşkun’dan daha fazla tutmaya başladı. Tam da seçimden bir gün sonra kürek tartışması yaşadık. Bu ikisi kürek mevzusunda kavga ettikleri zaman, ertesi gün köşe yazılarına yansır. Bağırır çağırırlar. Ve geçen hafta yaptığımız son kavgada ben Emin Çölaşan’a bırak küreği hep sen tutuyorsun diye kızınca, morali bozuldu ve bizim kayığı terk etti. Bekir Coşkun ilk başta sevinse de daha sonra çok üzülüp o meşhur yazısını yazdı; “Kürek arkadaşımı dalgalar aldı”

Sevgili Bekir Coşkun, ister kayığı terk et ister etme, ben bir daha Küreğimi tutturmam arkadaş…

Yılmaz Özdil, Kalem, Kalemtraş

Yılmaz Özdil’le geçen anınız var mı diye sormuş; blog sayfamızın müdavimlerinden Yavuz kardeşimiz, olmaz mı. Benim ömrüm Yılmaz, Emin ve Bekir’le geçti. Gerçi Hıncal’la da yaşadıklarımız var fakat onlar pek anlatılacak şeyler değil(+18).

Yılmaz Özdil’in kalabalıklardan neden çok korktuğunu (örnek: %47 kadar kalabalığa korkudan bağırıp çağırması gibi.) başımızdan geçen bir olayla anlatayım. Bendeniz iyi bir Fenerbahçeliyim, Yılmaz da o zamanlar küçük, onu da Fenerbahçeli yapayım diye uğraşıyorum. Dedim ki seni maça götüreyim Kadıköy’e, olur dedi gidelim. Hafta içi Türkiye kupası maçıydı sanırım. Ben biletleri iki gün önceden aldım. Maç günü Aksaray’dan otobüsle Sirkeci’ye geldik, vapurla Kadıköye geçmek için jetonlarımızı alıp turnikelerden geçip vapurun yanaşmasını beklemeye başladık. O kadar çok yolcu varki, bekleme salonunda havasız kalmaya başladık. Sonunda vapur yanaştı, gelen yolcular tahliye olmaya başladı. Tahliye işlemi bitince önümüzdeki büyük sürgülü kapılar açıldı. Bir anda herkes vapura hucum etmeye başladı. Yılmaz küçük, birazda tombalak, kalabalığın içinde yere düştü. At sürüsü gibi herkes üzerinden geçti. Bizim Yılmaz’ın altta kaldığı saniyelerde bazı aletleri ezildi, kırıldı, kullanılmaz hale geldi (gözlük,kalem v.s.). Ben bu olayın onda kaybettirdiklerini daha sonra öğrendim. Gerçi başlarda tahmin etmiştim, fakat yine de düzelir diye düşünmüştüm.

Evet, Yılmaz’ın kalemi kırılmıştı, artık kalemini kullanamıyordu. Onun depresyon halini bir ben bilirim, birde Allah. Burdan ona seslenmek istiyorum; Sevgili Yılmaz, Allah kimine kalem, kimine de kalemtraş olma görevi vermiş, dünya imtihan dünyası, bugün kalemsin yarın kalemtraş, önemli olan kalemtraş olduğunda da bundan keyif alabilmen. Alıyor musun bilemiyorum ama sanırım alıyorsun.İşte bu yüzdendir ki Yılmaz Özdil agorafobi olmuştur.

8 Eylül 2007 Cumartesi

OKUS POKUS


Deniz Baykal'ın gazete yok etme numarasını gören David Copperfield "Aman Allah'ım, böyle numaralar yaparak bir partinin, hemde azınlık bir partinin başında kalınabiliyor mu ?. Ben dünyalığımı yaptım, nesli tükenmekte olan, her geçen gün azalan bir şeylere ilaç olmak, hayırlı işler yapmak istiyorum. Üste para da veririm, beni partinin başına geçirin, bakın nasıl oylarımız daha da azalacak. Mustafa Sarıgül dünkü çocuk, benim rakibim Baykal, gerçi gazete numarasını nasıl yapmış onuda bilmiyorum fakat yanında ki Küçükköy'de inşaatçılık yapıp paralarını aldığı halde mutfak dolaplarını takmadan bıraktığı söylenen sağ kolundan öğrenirim. O da olmadı uçarım. Kimsesizlerin kimi olur, akepenin sloganlarını çalarım, gidemediği güneydoğuya gider düğünlerde ekstraya çıkarım, Ne iş olsa yaparım, afişimi bile hazırladım, nolur uzatın bi kürek" dedi. Azınlık heyecanlı, cehepe binasının etrafını çöp kamyonlarıyla sarsalar da, david onları iki numarayla yok eder. Sonunda bu ülkede azınlıklarında yüzü gülecek.