18 Ocak 2008 Cuma

www.eminimsi.com




"Yeni Gönderi" butonuna basıp blogspot taki son gönderimi yazıyorum.
O kadar seven ve çok seveni olan biri olarak, ömerenis hıyarının bütün geciktirme ve yıldırmalarına rağmen .com umuza kavuştuk. Hayırlı uğurlu olsun...
Buyrun...

16 Ocak 2008 Çarşamba

İtiraftır (iftirada olabilir...)

Bu yazıyı yazmıyayım diye beni tehdit etseler de, ben paramı alamadığım için yayınlarım arkadaş.
Tayyip, Bekir ve Ben, seçimlerden önce buluştuk.
Halbuki plan basit ve güzel idi; Bekir Coşkun vatandaşa sövecek, Ben Bekir Coşkun’a sövecem, Tayyip mağdur olacak, oylar artacaktı. Netekim feci arttı da. “Göbeğini kaşıyan adam” ı da ben buldum. Önce “Eliyle apış arasını karıştıranlar” diye düşünmüştüm. Ama Bekir Coşkun “Beni sokakta döverler abi” deyince, biraz daha yumuşatıp “Göbeğini kaşıyan adam” yaptık. Tayyip in de çok hoşuna gitti. Onbeş dakika bil-fiil güldü. “Oylaarrr” diye bağırıp durdu.
Arkadaşım; %47 karşılığı 470,000 $ (dörtyüzyetmişbin amerikan doları) mı vermezseniz, 2009 yerel seçimler için yaptığımız planları anlatırım şerefsizim…

“Espriden anlamayan okuyucu bir gün gülsün diye…”
Alexander Mirko Mirkelam (1773-1845)

15 Ocak 2008 Salı

Sorunlar çözülünce işlevsiz kalacak olanlar;

Her sistem de sorunlardan, problemlerden, kazalardan, kavgalardan geçinen insanlar vardır. Bir ülkede hiç kaza olmazsa hastaneler, doktorlar, eczaneler, kaportacılar, sigorta şirketleri vs... kurumlar işlevsiz kalabilirler. Listeyi itfaiye, polis, savcı, hakim, avukat gibi uzatabiliriz. Fakat ülkede böyle sorunlar yok denecek kadar azalsa bile, yine de bu işlerden ekmek kazanan insanların, orada bir yerde en azından nöbetçi edasıyla olmaları gerektiğini biliyoruz.
Peki bu nöbetlere hangi konular dahil değildir;
En gündem de olanı, Alevilerin sorunlarından geçinen Alevi Örgütleri, bu sorunların suistimali ile kemikleşmiş bir oy alan siyasi partiler,(nasıl ki başörtü sorunu çözülmedikçe oyu artan, mağdur bir partimiz var) ve tabi ki embesil köşe yazarları.
Köşesinde;
Aleviler; yobaz değildir.
Aleviler; ozanları-şairleri yakmazlar, edebiyatçıları kovmazlar, aydınları vurmazlar.
Aleviler; kendi çıkarları için, hangi iktidar gelse ona yanaşıp yalakalık yapmazlar.
Diye yazarak; sakın haa! Eğer İktidar partisiyle bir araya gelip sorunlarını çözme gayretine girersen, yüzyıllarca verdiğin acite muhabbetli davanda gedik verirsin. Eğer ki barış olursa, cemevlerinde çocuklarınızı hangi haksızlıklara maruz kaldığınızı anlatarak nefret tohumlarını ekeceksiniz ? Onlarca örgüt, kuruluş, kitaplar, dergiler, siyasal oluşumlar göt gibi ortada kalır, mazallah !
İlk bakışta iyilik gibi gözüken, ama derinden kin, nefret tohumlarını tetikleyecek olan bu yazıya ilk Alevi vatandaşların tepki göstermesi gerekir.
"Yargının Cemevleri İbadethane olamaz" kararına rağmen, bir formul bulmaya çalışacağız diyen İktidara, Alevilerin elini uzatıp, akabinde bekle gör diyerek yardım etmeleri gerekir. Aksi bir durumda İktidarın yalanı er yada geç ortaya çıkacak, Alevi örgütlerin kitaplarında, dergilerinde yeni mağduriyet malzemeleri çıkacak, Dedelerin torunlarına anlatacağı yeni hikayeleri olacaktır.
Bu fırsat rafa kalkmadan iktidarın yakasına yapışıp sorunlarınızı çözün derim.
Siz beş isteyin onlar iki versin, sonuç artı iki olur. Hangi iktidar sorunlarınızı bu kadar gündeme aldı. (oy verdikleriniz dahil)
Gelin, Embesillere kulaklarınızı tıkayın, en azından sorunların tartışıldığı platformlarda yer alın, öyleki iktidarın buradan "Bakın, biz çözmeye çalıştık ama onlar gelmedi" diyerek kendine dolaylı menfaat sağlamasına izin vermeyin.
Hz. İbrahim'e su taşıyan karınca gibi olun;
-Gidemesem de yolunda ölürüm ya! deyin !

Bir dost...

12 Ocak 2008 Cumartesi

Monalisa Bulundu, Monacoşkun Ne Olacak ?

"Almanya’nın Heidelberg Üniversitesi Kütüphane Müdürü olan Veit Probst,Mona Lisa adlı tabloda gülümseyen kadının, kesinlikle Floransalı bir tüccarın eşi olan Lisa del Gioconda olduğunu belirtti.(Hürriyet)"Beşyüz küsür yıllık tablo için son iddia bu.
Kütüphane Müdürü'ne buradan sesleniyoruz;

Achtbar! Veit Probst;
1994'ten beri hayatımızda olan, resimde ki şahsın kim olduğunu, ne iş yaptığını, tam olarak ne yapmak istediğini, en azından ne ci olduğunu bize bulabilir misiniz ? Sizin beşyüz küsür yıllık tabloyu okumanıza binaen cesaretlenerek, ondört yıllık bu resmi çözmenizi ümit eder, hayırlı işler dileriz...

Babıali Esnafı...

10 Ocak 2008 Perşembe

Nazım Hikmet Yaşasaydı...


Mapus, hapis kalmak dört duvar arasında
Ama memleketimde olduğumu bilmek

Sevgiden uzak bir gençlik dışarıda
Özgürlüğün yürekte olduğunu görmek

Ölüm, yaşamdan daha yakın aslında
Mesele korkmamayı öğrenmek

Korkum hesaptan mı, cezadan mı acaba ?
Korkum ne hesaptan ne de cezadan

Korkum beni sevenden, sonradan sevenden
Beni hamasetine alet edenden

Korkum o zaman olamamak, bağıramamak
Bırak yakamı ey memleket düşmanı

Kendine yeni sıfatlar beğenip çıkma pazara
Sırtımda ulusalcı sıfatıyla gezme

Maneviyatı boşaltılmış milliyetçilik dile uzun mu gelir ?
Ulusalcı, daha masum, daha mı ortaktır paydası ?

Beni severek halk düşmanlığı yapma
Üzgünüm, mutsuzum, lütfen beni sevme !

7 Ocak 2008 Pazartesi

Blog, günlük, veresiye defteri, hatıra defteri;

Bugün bu kareasın aralarındaki farkları, ortak yönleri , faydalarını, zararlarını inceleyelim.
Hatıra defterinden başlayalım derim, bir an önce yazacaklarımı yazıp onunla ilgili kötü anılarımdan kurtulmalıyım.
Evet; malesef bende her Türk genci gibi asker ocağında tanıştım. iğğğ demeyin, yeminle satın almadım, yazdırmadım, ama yazdım, evet yazdım.
-Abey, şafak 13, hatıra defterime yazar mısın ?
-Yok kardeş ben yazmiim.
-Nooldu zoruna getti demi, şafağın çok diye.
-Ağzına ..çım, ver şu lanet defteri, yazayım
-Hehe sagol abey, kalem veriim mi ?
-Hee ver

Sevgili Osman,
Bana kalbin kadar temiz bu sayfayı ayırdığın için çok teşekkür ederim,
Seninle ilgili güzel şeyler yazmak isiyorum, bana biraz zaman ver, düşüneyim…
.
.
.
.
ı ıh olmuyor osman, aklıma gelmiyor, motor gibi horlaman geliyor aklıma, çık diyorum aradan, bu sefer ranzada asılı çorapların gözümün önüne geliyor, niye yıkamıyon lan ayaklarını dediğim de “valla yıkadım” diye, yalan yere ettiğin yeminler geliyor, nöbete kaldırmak için gelen askerlerin seni uyandırmaya çalışırken bütün koğuşu uyandırması geliyor, yemekhanede öne geçmek için yaptığın cambazlıklar geliyor aklıma…
Sana sivil hayatında başarılar, mümkünse cep telefonundan numaramı sil, hem o numara benim değil, emekli bir polisin, İstanbul’a göç ederseniz görüşmeyelim, ben zaten yurtdışına gidiyorum tamam mı canım? heh sayfada bitti zaten… tüh maniye yer kalmadı sepet sepet yum…


Yazdığım ilk hatıra buna benzer bir şey oldu. Çocuk defteri aldı, arkadaşlarıyla okudu. Sonra biraz sessizlik. Ohh dedim içimden, çaktım ya, üzüldü, gelmez artık kimse… dememe kalmadı koğuşta bir kahkaha, herkes dolabına koşuyor, defterini alan bana geliyor…
-Abi bana da yaz, abi bana da yaz…
Mahalle karılarının sütçüye bağırması gibi;
-Ocakta yemeğim var, önce bana koy, önce bana koy
Allah belanı vermesin osman…

Veresiye defteri;
Akılda kalmak için iyi bir yer değil, hem artık hükmünü kaybediyor, yerini kredi kartı ekstreleri alıyor, o da çok hoş olmayan anılar içeriyor, çok kurcalamayalım, dalga geçilecek bir mevzu değil.

Sevgili günlük;
Vallahi bir ara denemem oldu, fakat biri bulur okur diye sürekli kasarak yazmaya başladım, kelimeler dikkatli seçiliyor, oldu ya erken göçersek gazetelere çıkacak.
“Ölen gencin günlüğünde ki son yazısı -Penthausenin eski tadı yok arkadaş…”
Yaşarken fıkralarda ..ttir çektiğin sol omuzunda ki melek; -Nasısın canım hehe, penthause, ne iş? diyebilir. O da olmadı hayatımda, kısa sürdü, anlaşamadık, şiddetle geçinemedik, samanyolunda ki boşanmak istemiyorum dizisi fayda etmedi ilişkimize. Geçiniz…

Blog;
Ömer Enis girdi kanıma, er meydanı dedi, anlat bakalım cemaate hangi taraftan estiğini. (şerre…) wordpress le girdik, ilk başlarda diloşun fotoğrafları ve fotoşop çalışmalarımı sergilerim dedim. Baktım yavuzselim de yazıyor. Yazacaz artık.
Yavaş yavaş bazı şeylere kızdıkça eminimsi oluşmaya başladı, sevenleri ve çok sevenleri ile çakmaya başladı köşe yazarlarına. Sövenler, sevenler kavga gürültü gidiyor. Bakalım soğurmuyuz yoksa daha dalaylama atlarmıyız derinlere, nasip diyelim…

6 Ocak 2008 Pazar

Güzel Paylaşımlar...

Geçen hafta, bir alışveriş merkezinde diloş hanımefendisine ayakkabı bakıyoruz, iki çeşit olsa birini beğenip çıkacağız ama nerdee, onlarca çeşit beğenemiyoruz haliyle. Ben sıkılırım böyle işlerden, haliyle oturdum bir koltuğa, seçim sonuçlarını bekliyorum, mağaza da güzel müzikler çalıyor derken birden Roussos çıkıyor.

Bu kadar mı güzel başlar bir şarkı, alışveriş eziyetinin acıları hafifliyor birden, kürek cezasına mola verilmiş, bir bardak su içme izni çıkmış sanki, keyifle suyu yudumluyorum, sanki köle değilim, içtiğim de su değil…