30 Kasım 2007 Cuma
29 Kasım 2007 Perşembe
Çakma Haber Sanatı
Zordur mizansen haber yapmak, sallamak, fotomontaj yapmak, kendimden biliyorum :)
Kızdırmak için açarsın bilgisayarını, google dan toplarsın resimleri açarsın fotoşopu, önce metni yazarsın, yazıyla birlikte gülmeye başlarsın, hoop bu ağır olur şöyle yazayım dersin, resimler oluşmaya başlar gözünde, bazen takılırsın, bazen su gibi akar, kendi yaptığına gülersin dakikalarca, riskli olduğu kadar eğlencelidir de. Ünlü düşünür, filozof yaşam bilimci Hülya Avşar ın da dediği gibi;
-Keşke yaşam fotoşop kadar kolay olsa...
Bir bakmışsın Emin Çölaşan la balığa çıkmışsın, Yılmaz Özdil le Fener maçına gitmişsin, Bekir Coşkun mülteci olmuş, holivud sıtarı olmuş, Ahmet Hakan kah zikir meclisinde, kah civciv sarısı bornozuyla bize yakalanmış, porno hurriyet sitesinin sorumlusu Fatih Çekirge molla olmuş, T.Özkan müneccim olmuş, David Copperfield CHP ye genel başkan adayı olmuş...
Ve tabi müzik. Kuru kuruya yazılır mı bu kadar kinaye, teşbih, çakma...
Her yazının kendine özgü müziği vardır. Ama uniseks müzikler de vardır; Nuri Alço filmlerinin müziği hemen her yazıya uyar. Sonuçta yaptığımız iş çok ta farklı değildir. Bu bir itiraf mıdır ? Hayır değildir. Aksine yaptığın işi sevmektir, iş bitince coşkun gibi pişman olma değil, nuri alço gibi olay mahallinde kalarak, olayın aslında çok ta garipsenmiyecek bir durum olduğunu, köşeşlerin ilaçlı gazozu kendi rızalarıyla içtiklerini bilerek suçluluk duygusuna kapılmamaktır.
Her zaman da bu müzik mi derseniz, yok, abartılı bir saplantı, yanlış anlamaya sebebiyet verecek bir duruma düşmeyelim. Öyle ki bu müzikle Ahmet Hakan la uğraşırken tanıştım. Ahmet Hakan-Nuri Alço ?
Peki sayesinde çok hakarete uğradığım, öyleki yaptığım basit bir fotoşopu azami tepkiler yüzünden kaldırmak zorunda kaldığım Bekir Coşkun u yazarken ne mi dinliyorum. İşte bunu;
Kızdırmak için açarsın bilgisayarını, google dan toplarsın resimleri açarsın fotoşopu, önce metni yazarsın, yazıyla birlikte gülmeye başlarsın, hoop bu ağır olur şöyle yazayım dersin, resimler oluşmaya başlar gözünde, bazen takılırsın, bazen su gibi akar, kendi yaptığına gülersin dakikalarca, riskli olduğu kadar eğlencelidir de. Ünlü düşünür, filozof yaşam bilimci Hülya Avşar ın da dediği gibi;
-Keşke yaşam fotoşop kadar kolay olsa...
Bir bakmışsın Emin Çölaşan la balığa çıkmışsın, Yılmaz Özdil le Fener maçına gitmişsin, Bekir Coşkun mülteci olmuş, holivud sıtarı olmuş, Ahmet Hakan kah zikir meclisinde, kah civciv sarısı bornozuyla bize yakalanmış, porno hurriyet sitesinin sorumlusu Fatih Çekirge molla olmuş, T.Özkan müneccim olmuş, David Copperfield CHP ye genel başkan adayı olmuş...
Ve tabi müzik. Kuru kuruya yazılır mı bu kadar kinaye, teşbih, çakma...
Her yazının kendine özgü müziği vardır. Ama uniseks müzikler de vardır; Nuri Alço filmlerinin müziği hemen her yazıya uyar. Sonuçta yaptığımız iş çok ta farklı değildir. Bu bir itiraf mıdır ? Hayır değildir. Aksine yaptığın işi sevmektir, iş bitince coşkun gibi pişman olma değil, nuri alço gibi olay mahallinde kalarak, olayın aslında çok ta garipsenmiyecek bir durum olduğunu, köşeşlerin ilaçlı gazozu kendi rızalarıyla içtiklerini bilerek suçluluk duygusuna kapılmamaktır.
Her zaman da bu müzik mi derseniz, yok, abartılı bir saplantı, yanlış anlamaya sebebiyet verecek bir duruma düşmeyelim. Öyle ki bu müzikle Ahmet Hakan la uğraşırken tanıştım. Ahmet Hakan-Nuri Alço ?
Peki sayesinde çok hakarete uğradığım, öyleki yaptığım basit bir fotoşopu azami tepkiler yüzünden kaldırmak zorunda kaldığım Bekir Coşkun u yazarken ne mi dinliyorum. İşte bunu;
Etiketler:
Ahmet Hakan,
Bekir Coşkun,
Bülent abla,
Bülent Ersoy,
Emin Çölaşan,
Fatih Çekirge,
Geceeleeeeeer,
Geceler
28 Kasım 2007 Çarşamba
The Yalancie koummi
Her gün 3. sayfa haberleriyle (kapkaç, cinayet, tecavüz, trafik kazalarının haberleri verildiği sayfa) birlikte okuduğumuz sevgili köşeş imiz Bekir Coşkun, yazılarıyla Steven Spielberg'in dikkatini çekmeyi başarınca şöhretin kapıları ardına kadar açtı.
Senaryosunu yazıp (hep yapar) Başrolünü oynadığı, yönetmenliğini de Steven Spielberg in yaptığı WAR of the YALAN (Part 1 : Yalancie koummi) Holivudun klasikleri arasına girmeyi başardı. Öyleki ünlüler kaldırımına yıldızı bile kondu. Yıldızı koyma törenine katılan Aydın Doğan gözyaşlarını tutamadı.
Steven Spielberg yaptığı açıklamada;
"Bekir mükemmel senaryo yazıyor, soyadının da hakkını verecek şekilde oyunculuğu var, onunla daha çok projelerimiz olacak. Bunca senelik meslek hayatımda yahudi soykırımını abartan, şişiren filmler yaparak almanlardan daha iyi para koparma yollarını aradım, ama bekir de öyle senaryolar varki, değil almanya AB bile bu tazminatları karşılayamaz." diye konuştu.
Bekir Coşkun a bize yaşattığı bu güzel duygulardan dolayı teşekkür eder, diğer köşeşlerinde Bekiri örnek almasını dileriz.
Ek1: Sevgili dostlar, lütfen yorumlarınızı yazarken, bu yazının içeriği hakkında Bekir Çoşkun un da e-POSTA yoluyla bilgilendirildiğini gözönünde bulundurarak yazın, onunla ilgili her yazımda kendisine bir e-POSTA atarım :) Öyle ki bekirim coşkunum olmasa bu blog sayfasıda olmazdı. Değil mi ?
Senaryosunu yazıp (hep yapar) Başrolünü oynadığı, yönetmenliğini de Steven Spielberg in yaptığı WAR of the YALAN (Part 1 : Yalancie koummi) Holivudun klasikleri arasına girmeyi başardı. Öyleki ünlüler kaldırımına yıldızı bile kondu. Yıldızı koyma törenine katılan Aydın Doğan gözyaşlarını tutamadı.
Steven Spielberg yaptığı açıklamada;
"Bekir mükemmel senaryo yazıyor, soyadının da hakkını verecek şekilde oyunculuğu var, onunla daha çok projelerimiz olacak. Bunca senelik meslek hayatımda yahudi soykırımını abartan, şişiren filmler yaparak almanlardan daha iyi para koparma yollarını aradım, ama bekir de öyle senaryolar varki, değil almanya AB bile bu tazminatları karşılayamaz." diye konuştu.
Bekir Coşkun a bize yaşattığı bu güzel duygulardan dolayı teşekkür eder, diğer köşeşlerinde Bekiri örnek almasını dileriz.
Ek1: Sevgili dostlar, lütfen yorumlarınızı yazarken, bu yazının içeriği hakkında Bekir Çoşkun un da e-POSTA yoluyla bilgilendirildiğini gözönünde bulundurarak yazın, onunla ilgili her yazımda kendisine bir e-POSTA atarım :) Öyle ki bekirim coşkunum olmasa bu blog sayfasıda olmazdı. Değil mi ?
27 Kasım 2007 Salı
"Yalancie koummi ?"
Sevgili Bekir in klasik numaralarından biridir. Ne zaman ki söze girmesi zor bir konu olsa, ama mutlaka küfür etmesi gerekli ise "Bir okuyucum dedi ki..." diye başlar yazılarına.
Bugün Bekir Coşkun un köşesinden bunları okuduk;
DÜN bir bayan okurumdan ilginç bir e-posta aldım.(alla allah eee)
Okurumun adını bende saklı tutarak ve kimi bölümlerini kısaltarak aktarıyorum: (hımm)
"Ben bir şirkette çalışıyorum. Cuma günü kardeşimle öğlen tatilinde yemeğe çıktık. Biz çoğu zaman Ümraniye’ye gideriz. Yine öyle yaptık. Ümraniye’de ’cuma’ olması sebebiyle yine birçok işyeri kapalıydı. (bak seen)
Ender açık yerlerden (.....) mağazasına girdik. Mağazanın sahibi, kapalı bir bayanla münakaşa ediyordu.
İlk bakışta bunu anlayamadık.
Sonra (.....)nın sahibinin yüksek sesi dikkatimizi çekti.
Kapalı kadın, bugünün cuma olduğunu söylüyor, ısrarla mağazanın kapatılmasını istiyordu.
(......) sahibi ’Burasının İran olmadığını’ tekrarlıyordu.
Kapalı kadın sinirlenip gitti.
Ama (.....)nın sahibi bir önceki sefer (vay kafirler, bir önceki cuma namazına gitmemişler.) o kadının erkekler ile geldiğini ve mağazayı yıkacaklarını söyleyip gittiklerini bize anlattı.Çok korkmuştu..."
Bekircim, yalanın da bir adabı, oluru var. Böyle hesapsız sallama. Cuma saati o başı kapalı yobaz kadının mağazada ne işi var, cuma saati alışveriş haram değil mi, çok sevgili okurun öğle paydoslarında genel de mağazaları mı dolaşır. Muhtemelen yalan söylediği için kefaret orucu tutuyor, vakit geçsin diye öğle paydosunda yemek yiyemediği için mağazaları dolaşıyor.
Ah be bekirim bak benim okuyucularımdan biri de bana şöyle bir e-posta attı;
"Küçük bekir, köy evinde kuzine nin başında dedesiyle oturuyorlarmış. Sabah yumurtayı fazla kaçıran bekir pıırrt! diye yellenivermiş. Bunun üzerine bekir in annesi bekirle dedesine dönüp;
-Ayıp değil mi? demiş
Bekir hemen atlamış;
-Dedem yaptı, dedem yaptı
Bekirin annesi;
-Doğru mu ?
Dede ise bize tercuman olacak ağzıyla bekire dönüp;
-Yalancie koummi ?
Bugün Bekir Coşkun un köşesinden bunları okuduk;
DÜN bir bayan okurumdan ilginç bir e-posta aldım.(alla allah eee)
Okurumun adını bende saklı tutarak ve kimi bölümlerini kısaltarak aktarıyorum: (hımm)
"Ben bir şirkette çalışıyorum. Cuma günü kardeşimle öğlen tatilinde yemeğe çıktık. Biz çoğu zaman Ümraniye’ye gideriz. Yine öyle yaptık. Ümraniye’de ’cuma’ olması sebebiyle yine birçok işyeri kapalıydı. (bak seen)
Ender açık yerlerden (.....) mağazasına girdik. Mağazanın sahibi, kapalı bir bayanla münakaşa ediyordu.
İlk bakışta bunu anlayamadık.
Sonra (.....)nın sahibinin yüksek sesi dikkatimizi çekti.
Kapalı kadın, bugünün cuma olduğunu söylüyor, ısrarla mağazanın kapatılmasını istiyordu.
(......) sahibi ’Burasının İran olmadığını’ tekrarlıyordu.
Kapalı kadın sinirlenip gitti.
Ama (.....)nın sahibi bir önceki sefer (vay kafirler, bir önceki cuma namazına gitmemişler.) o kadının erkekler ile geldiğini ve mağazayı yıkacaklarını söyleyip gittiklerini bize anlattı.Çok korkmuştu..."
Bekircim, yalanın da bir adabı, oluru var. Böyle hesapsız sallama. Cuma saati o başı kapalı yobaz kadının mağazada ne işi var, cuma saati alışveriş haram değil mi, çok sevgili okurun öğle paydoslarında genel de mağazaları mı dolaşır. Muhtemelen yalan söylediği için kefaret orucu tutuyor, vakit geçsin diye öğle paydosunda yemek yiyemediği için mağazaları dolaşıyor.
Ah be bekirim bak benim okuyucularımdan biri de bana şöyle bir e-posta attı;
"Küçük bekir, köy evinde kuzine nin başında dedesiyle oturuyorlarmış. Sabah yumurtayı fazla kaçıran bekir pıırrt! diye yellenivermiş. Bunun üzerine bekir in annesi bekirle dedesine dönüp;
-Ayıp değil mi? demiş
Bekir hemen atlamış;
-Dedem yaptı, dedem yaptı
Bekirin annesi;
-Doğru mu ?
Dede ise bize tercuman olacak ağzıyla bekire dönüp;
-Yalancie koummi ?
23 Kasım 2007 Cuma
Test
1. Haluk neden ağlamıştır ?
A) Annesi ölmüştür.
B) Gösüne bi şey kaçmıştır.
C) İmana gelmiştir.
D) Facebook tan ilkokul arkadaşını bulmuştur.
E) Saltanat sürsün istemektedir.
2. Terim neden bağırmaktadır ?
A) Acılı adana yemiştir
B) Hemaroid illeti yüzünden
C) Birisi ayıp el şakası yapmıştır
D) Ceyn i özlemiştir
E) Bu basına müstehaktır
3. Norveç nasıl bir takımdır ?
A) Çok teknik
B) Çok seksi
C) Çok kıvrak
D) Çok manyak
E) Taçtan gol atmaktan başka taktiği olmayan
4. Bosna nasıl bir takımdır ?
A) Bir ekol
B) Üç kez Avrupa Şampiyonu
C) İki kez Dünya kupası finalisti
D) FİFA sıralamasında dördüncü
E) Federasyonu ile oyuncular sorunlu, çoluk cocuk dolaşıyorlar
5. Maç neden Ali Sami YEN de oynanmıştır ?
A) Türkiye nin en modern stadıdır.
B) Çimlerinde en fazla çakıl, deniz kabuğu toplanan staddır.
C) Tuvaletleri çok hijyendir
D) İnönüde ki çimler koyu yeşil olduğu için
E) Norveç e yenileceğimiz kesin görüldüğü için Kadıköy deki tepki den korkulmuştur.
6, 7 ve 8. soruları bu resme bakarak çözünüz.
6. Emre bu fotoğrafta ne anlatmak istemiştir ?
A) Çok şey
B) Osman abi bir çay, açık olsun
C) Fatih hocam nasıl böyle iyi mi ?
D) Arkadaşlar kaptanlık pazubandını sağ koluma alabilir miyim ? dinciyim de
E) Fütursuz, korkusuz, paranoyak bir manyak olduğu için
7. Bu hareketi kim görmemiştir ?
A) Staddaki bayan ve çocuklar
B) Terim in eşi ve kızları
C) Gazete okuyanlar
D) Hiç kimse
E) Mecidiyeköy deki lağım fareleri
8. Emre ye ne ceza verilmiştir ?
A) 100.000 YTL para cezası
B) 6 ay futboldan men
C) Milli takımdan kovulma
D) Lisansı askıya alınmıştır
E) İlk milli maça kaptan olarak çıkma
9. Yurtdışındaki maçlara gurbetçiler dışında kimler gitmektedir ?
A) İş adamları
B) Sanatçılar
C) Şarkıcılar
D) Mankenler
E) TFF Yönetim Kurulu üyeleri, akrabaları, çoluğu cocuğu yedi ceddi
10. Bu maçlara gidenlerin paraları nereden karşılanıyor ?
A) Diyanet vakfı
B) Deniz Feneri
C) Haydi Kızlar Okula
D) Kimse Yok muu
E) TFF kasasından
11. Herşeye rağmen elemelere gittiğimiz için sevinelim mi ?
A) Eeveet
B) Kim ne yapmış ki
C) Midem geniştir
D) Haluk çok yakışıklı
E) HAYIR...
Etiketler:
bosna hersek,
emre belezoğlu,
Fatih Terim,
Haluk Ulusoy,
Milli takım,
Norveç
22 Kasım 2007 Perşembe
Doğum Günü...
Hatırlayanlar, hatırlamayanlar, hatırlayıpta hatırlamayanlarla(!) bir doğum günü
daha kutlandı, gerçi saat henüz 23.59 olmadı, daha arayan olur belki.
Doğum günü kutlanan ruh halini her sene yaşarız, "aa bak ben unutmuştum,
allasen çok duygulandırdınız ne gerek var bu işlere ehe ehe" cümleleriyle
süslü plastik duygular, açılan hediyelerde beğenmediklerimize daha bir iyi
muamelesi yapmak, en uçlarda yaşanan duygu yoğunlukları...
Vee 23 Kasım ertesi gün - unutanların gecikmeli ve ezik telefonları;
"Aslında bir gün önceden aklımdaydı, bugün işler biraz karışıktı unuttum"
"hehe bakalım unuttu zannedince ne yapacaktın, unuturmuyum hiç"
"Ya valla dün aramayı unuttum, inan hediyeni bile aldım"
"Birader unuttum, unuttum bee alla alla"
"Nükleer santralimde risk seviyesi yükseldi, o yüzden arayamadım"
"Yurt dışındaydım, çok yazıyor diye arayamadım hehehe"
"Unuturmuyum bee hediyen laleli meriç hotelde zuhaha"
"İyi ama 23'ünde değilmiydi, yaa bak ama o kadar da hazırlanmıştık"
Ezik telefonlara cevap-teselli-espri-blöf kare asıyla dönüşler.
Ee olacak o kadar, her sene cafcaflı geçmez.
Cafcaf;
22 Kasım bir kaç sene önce,
İzmir Çeşmealtı Yolluca adasında denizin bir kaç metre yakınındaki asker yatakhanesinde uyuyorum, saat 23,30, asker beni uyandırıyor;
-Abi Selahattin Albay gazino'da, sizi çağırıyor, oğlu da gelmiş bekliyorlar,
-Arkadaşım uyuyor desenize.
-Valla çok acilmiş.
-Giyineyim geliyorum.
-Yok çok acil hemen gelsin dediler.
-Alla Alla yürü bakalım.
Üzerime Simsiyah Denizci Kabanımı giyiyorum, gazinoya doğru yürüyoruz, yaklaşıyoruz, ilginç, gazinonun ışıklarının çoğu sönük.
-Komutan nerede ?
-İçeride abi.
Bu saatte mutlaka alkole devam eden subay veya astsubay olur ama ışıklar kapalı.
Gazinodan içeri giriyorum. Taak sahne ışıkları açılıyor, elinde gitar bir kısa dönem, piyanist şantörü tanımıyorum...
"İiiki doodun eemiiin, iiki doodun eemiin, iikii doodun iikii doodun...
Ama gerçek şok, uyku sersemiyim, beni çok sevmeyenler bile gelmiş,
adamlar üşenmemiş neler hazırlamışlar, bir masa hazırlanmış...
O saatte aşçı bile orada. Uykuluyum, şoktayım, kelimeler karışıyor, hazır cevap
eminimsi kelime bulamıyor. Pasta geliyor, hediyeler geliyor, sahilde ki barda
müziği duyan geliyor, tebrik ediyorlar, kalabalık artıyor, yeni yeni uyanıyorum,
yatak kıyafeti üstümde, gelen anlıyor süpriz yapılmış, öpüyorlar, kutluyorlar...Ek-1 (23 Kasım 2007)
Cep telefonuma gelen en güzel mesaj;(orjinal hali)
"Dohum günün kutlu olsun abi hediye almadihim icin kizmassin heralde öhrenciyiz heralde" Ebubekir ŞEN 14 yaşında ki kardeşim...
Bende sana bu şarkıyı hediye ediim...
daha kutlandı, gerçi saat henüz 23.59 olmadı, daha arayan olur belki.
Doğum günü kutlanan ruh halini her sene yaşarız, "aa bak ben unutmuştum,
allasen çok duygulandırdınız ne gerek var bu işlere ehe ehe" cümleleriyle
süslü plastik duygular, açılan hediyelerde beğenmediklerimize daha bir iyi
muamelesi yapmak, en uçlarda yaşanan duygu yoğunlukları...
Vee 23 Kasım ertesi gün - unutanların gecikmeli ve ezik telefonları;
"Aslında bir gün önceden aklımdaydı, bugün işler biraz karışıktı unuttum"
"hehe bakalım unuttu zannedince ne yapacaktın, unuturmuyum hiç"
"Ya valla dün aramayı unuttum, inan hediyeni bile aldım"
"Birader unuttum, unuttum bee alla alla"
"Nükleer santralimde risk seviyesi yükseldi, o yüzden arayamadım"
"Yurt dışındaydım, çok yazıyor diye arayamadım hehehe"
"Unuturmuyum bee hediyen laleli meriç hotelde zuhaha"
"İyi ama 23'ünde değilmiydi, yaa bak ama o kadar da hazırlanmıştık"
Ezik telefonlara cevap-teselli-espri-blöf kare asıyla dönüşler.
Ee olacak o kadar, her sene cafcaflı geçmez.
Cafcaf;
22 Kasım bir kaç sene önce,
İzmir Çeşmealtı Yolluca adasında denizin bir kaç metre yakınındaki asker yatakhanesinde uyuyorum, saat 23,30, asker beni uyandırıyor;
-Abi Selahattin Albay gazino'da, sizi çağırıyor, oğlu da gelmiş bekliyorlar,
-Arkadaşım uyuyor desenize.
-Valla çok acilmiş.
-Giyineyim geliyorum.
-Yok çok acil hemen gelsin dediler.
-Alla Alla yürü bakalım.
Üzerime Simsiyah Denizci Kabanımı giyiyorum, gazinoya doğru yürüyoruz, yaklaşıyoruz, ilginç, gazinonun ışıklarının çoğu sönük.
-Komutan nerede ?
-İçeride abi.
Bu saatte mutlaka alkole devam eden subay veya astsubay olur ama ışıklar kapalı.
Gazinodan içeri giriyorum. Taak sahne ışıkları açılıyor, elinde gitar bir kısa dönem, piyanist şantörü tanımıyorum...
"İiiki doodun eemiiin, iiki doodun eemiin, iikii doodun iikii doodun...
Ama gerçek şok, uyku sersemiyim, beni çok sevmeyenler bile gelmiş,
adamlar üşenmemiş neler hazırlamışlar, bir masa hazırlanmış...
O saatte aşçı bile orada. Uykuluyum, şoktayım, kelimeler karışıyor, hazır cevap
eminimsi kelime bulamıyor. Pasta geliyor, hediyeler geliyor, sahilde ki barda
müziği duyan geliyor, tebrik ediyorlar, kalabalık artıyor, yeni yeni uyanıyorum,
yatak kıyafeti üstümde, gelen anlıyor süpriz yapılmış, öpüyorlar, kutluyorlar...Ek-1 (23 Kasım 2007)
Cep telefonuma gelen en güzel mesaj;(orjinal hali)
"Dohum günün kutlu olsun abi hediye almadihim icin kizmassin heralde öhrenciyiz heralde" Ebubekir ŞEN 14 yaşında ki kardeşim...
Bende sana bu şarkıyı hediye ediim...
20 Kasım 2007 Salı
Kavga Edelim mi ?
Hergün bir tane altın aldığı yılana,hastalandığı zaman gönderdiği oğlunun altınları toptan alabilmek için yılanı öldürme girişimini ve yılanın da adamın oğlunu öldürdüğü hikayeyi hepimiz biliriz. Her ne kadar adam oğlunun ölümünden sonra kuyruğu kopan yılandan özür dilese de yılanın verdiği cevap evrenseldir;
-Sende bu evlat acısı, bende bu kuyruk acısı varken...
Bir araya gelememizin yegane nedeni "Evlat acısı-Kuyruk acısı" ikileminin arasında bir yerde sıkışmıştır. Öyleki teşbih i ciddiye alıp bu hikayeden bile "sen yılansın, bende adamım" kavgası çıkaracak potansiyele sahibiz. Marifetliyiz anlıyacağınız. Yazısında düşmanının yaptığı iyi bir şeyi anlatırken ona sövebilme yeteneğine sahip columnist lerimiz her daim mevcut. Birisini kayıktan dalgalar alırken, diğeri cenaze kalkmadan kayıktaki yerini alıyor, hatta ilk kürekleri öyle çekiyor ki kayık neredeyse yönünü şaşırıyor. Kayıktaki diğer küreker columnist lerden bazıları eski kürek arkadaşını özlüyor, kayıktan atlamaya bile kalkıyor.
İşte yılan veya adamdan birisi bunlar.
Diğerleri ise her zaman iyi kayıkta dolaşan "öteki" leri kıskanıyor, kendini mağdur görüyor, daha küçük kayıkta, daha kalabalık olması zoruna gidiyor. Ama en azından deniz canlılarının kendisini daha çok sevdiğini biliyor.
Peki ne yapacağız bu durumda;
a. Kayıkları değiştireceğiz.
b. Kayıkları batırıp karada yaşayacağız.
c. İyi kayığın sahibi yılandır
d. Yılan diye sana derler.
e. Bu kavgalar biterse küreker ler ne iş yapar, böyle kalsın.
-Sende bu evlat acısı, bende bu kuyruk acısı varken...
Bir araya gelememizin yegane nedeni "Evlat acısı-Kuyruk acısı" ikileminin arasında bir yerde sıkışmıştır. Öyleki teşbih i ciddiye alıp bu hikayeden bile "sen yılansın, bende adamım" kavgası çıkaracak potansiyele sahibiz. Marifetliyiz anlıyacağınız. Yazısında düşmanının yaptığı iyi bir şeyi anlatırken ona sövebilme yeteneğine sahip columnist lerimiz her daim mevcut. Birisini kayıktan dalgalar alırken, diğeri cenaze kalkmadan kayıktaki yerini alıyor, hatta ilk kürekleri öyle çekiyor ki kayık neredeyse yönünü şaşırıyor. Kayıktaki diğer küreker columnist lerden bazıları eski kürek arkadaşını özlüyor, kayıktan atlamaya bile kalkıyor.
İşte yılan veya adamdan birisi bunlar.
Diğerleri ise her zaman iyi kayıkta dolaşan "öteki" leri kıskanıyor, kendini mağdur görüyor, daha küçük kayıkta, daha kalabalık olması zoruna gidiyor. Ama en azından deniz canlılarının kendisini daha çok sevdiğini biliyor.
Peki ne yapacağız bu durumda;
a. Kayıkları değiştireceğiz.
b. Kayıkları batırıp karada yaşayacağız.
c. İyi kayığın sahibi yılandır
d. Yılan diye sana derler.
e. Bu kavgalar biterse küreker ler ne iş yapar, böyle kalsın.
19 Kasım 2007 Pazartesi
İlhan Selçuk ve Edebiyat
"Rakibe göre bazen aktif, bazen de pasifim" diye açıklama yapan bir futbolcunun kurduğu bu cümlenin ilk iki kelimesini kaldırırsak, bu arkadaşımız heteroseksüel olur mu?
Olur. İyi bir tırnakçı, hırsız, edebi dansözseniz olur.
"Bravo İlhan abi" diye yazı yazan Fatih Altaylı bile, tırnakçının tırtıkladığını tırnaklıyarak kallavi edebi dansözlük yapmış. Anlıyacağınız eski İstanbul Orta Oyunlarını aratmayacak birer esercikler çıkmış ortaya.
İlhan abisi küçümsediği Kuran'a, Kerim sıfatını ekleyerek kendince stand-up bile yapmış. Ayetleri cımbızla çekmiş, gerisinden ne geliyor, sonra ki ayet nedir, yazdığı ayet hangi olayın üzerine gelmiştir sorularını sorgulamadan, düşünmeden Nobellik yazısını yazmış, Stockholm Konser Salonu’na gideceği günü bekler olmuş.
Öyle ki Kuran-ı Kerim in sahibi, içkiyi bile yasaklarken, önce alkollü namaz kılınmamasını emretmiş, daha sonra tamamen yasaklamış. Ama ben uyanık müslüman olamadığım için ilk emri tırnaklayıp diğer emri görmemezlikten gelebilme zekasına sahip değilim. Yaratıcı, İlhan abime bir kaç gram daha fazla beyin verdi ise benim buna isyan etme lüksüm yok. Malın sahibi o, istediğine 5 istediğine 55 verir.
Ama beyninin "tanrı tanımaz" parçacıklarını %120 performans ile kullanabilen İlhan abimizin bu büyük yeteneği kendisine, seni-beni (olduğuna inanmadığı) cehenneme gönderme yetkisini haiz kılar mı? işte orayı minik beyinlerimizle tartışalım...
Olur. İyi bir tırnakçı, hırsız, edebi dansözseniz olur.
"Bravo İlhan abi" diye yazı yazan Fatih Altaylı bile, tırnakçının tırtıkladığını tırnaklıyarak kallavi edebi dansözlük yapmış. Anlıyacağınız eski İstanbul Orta Oyunlarını aratmayacak birer esercikler çıkmış ortaya.
İlhan abisi küçümsediği Kuran'a, Kerim sıfatını ekleyerek kendince stand-up bile yapmış. Ayetleri cımbızla çekmiş, gerisinden ne geliyor, sonra ki ayet nedir, yazdığı ayet hangi olayın üzerine gelmiştir sorularını sorgulamadan, düşünmeden Nobellik yazısını yazmış, Stockholm Konser Salonu’na gideceği günü bekler olmuş.
Öyle ki Kuran-ı Kerim in sahibi, içkiyi bile yasaklarken, önce alkollü namaz kılınmamasını emretmiş, daha sonra tamamen yasaklamış. Ama ben uyanık müslüman olamadığım için ilk emri tırnaklayıp diğer emri görmemezlikten gelebilme zekasına sahip değilim. Yaratıcı, İlhan abime bir kaç gram daha fazla beyin verdi ise benim buna isyan etme lüksüm yok. Malın sahibi o, istediğine 5 istediğine 55 verir.
Ama beyninin "tanrı tanımaz" parçacıklarını %120 performans ile kullanabilen İlhan abimizin bu büyük yeteneği kendisine, seni-beni (olduğuna inanmadığı) cehenneme gönderme yetkisini haiz kılar mı? işte orayı minik beyinlerimizle tartışalım...
16 Kasım 2007 Cuma
Hazine Avcısı Bekir Coşkun
"Çemberlitaş’ın altındaki mermer blokun içinde Hz. İsa’nın hazinesi var" Haberleri üzerine harekete geçen Bekir Coşkun, Belediye işçisi kılığın da elinde kazmayla Çemberlitaş a gitti. Orada kendi gibi giyinmiş onlarca okuyucusunu gören Coşkun "Köşemde yazarak eşeklik ettim, neyse aşağıdaki hazine hepimize yeter..." diyerek ilk kazmayı vurdu. Yaklaşık yarım saat kazdıktan sonra, akşam saatlerinde başlayan yağmur yüzünden kazdıkları çukur göçtü, üç okuyucu çukurda kalırken diğerleri Fatih itfaiyesi tarafından kurtarıldı.
Norveç yense mi ?
Vatan haini duygular,
Sağa soldan bakanlar sağ görür, sola sağdan bakanlar sol görür.
Nereden bakarsanız, oradan gördüğünüz gibi düşünürsünüz.
Sağlıklı bir zamanınızda başka düşünürken, sinir çarpanınız fazla iken
daha başka düşünebilirsiniz.
Legal portallerde vatan hainliğimizin tartışıldığı şu mubarek günlerde
yine ne kaşıyacak diyenler olacaktır. Dalaylama gireyim;
Norveç, Milli(Ulusal) takımımızı yensin. Norveçpool faciası yaşıyalım,
bizim için Norveç basını "Hindiyi yolduk, dolaba atalım, Noel e ne kaldı,
içini doldurur yeriz" diye bir de alay etsinler. Haliyle uuulusal basınımızda;
"SOĞUK NORVEÇ, SOĞUK DUŞ"
"Gurbetçi bağırdı; Ulusoy İstifa"
"Teriim hakikaten formdaymış"
"Gözler Hakan Şükür'ü aradı(zuhaha)"
"Terim le buraya kadar"
Gibisinden manşetler, Yönetim kurulu toplantıları, Federasyon dan
istifalar.
Ha, Beşiktaş yönetimi gibi pişkinlik yapma ihtimalleri yok değil. Olsun
umut fakirin ekmeğidir.
Maç saatinde milli duygularımızın ağır basma ihtimaline karşı geceyi
Selim kardeşimin iskandinav misafirleriyle geçireceğiz.
Ne mi yapacağız ? Rövanşı alacağız...
Sağa soldan bakanlar sağ görür, sola sağdan bakanlar sol görür.
Nereden bakarsanız, oradan gördüğünüz gibi düşünürsünüz.
Sağlıklı bir zamanınızda başka düşünürken, sinir çarpanınız fazla iken
daha başka düşünebilirsiniz.
Legal portallerde vatan hainliğimizin tartışıldığı şu mubarek günlerde
yine ne kaşıyacak diyenler olacaktır. Dalaylama gireyim;
Norveç, Milli(Ulusal) takımımızı yensin. Norveçpool faciası yaşıyalım,
bizim için Norveç basını "Hindiyi yolduk, dolaba atalım, Noel e ne kaldı,
içini doldurur yeriz" diye bir de alay etsinler. Haliyle uuulusal basınımızda;
"SOĞUK NORVEÇ, SOĞUK DUŞ"
"Gurbetçi bağırdı; Ulusoy İstifa"
"Teriim hakikaten formdaymış"
"Gözler Hakan Şükür'ü aradı(zuhaha)"
"Terim le buraya kadar"
Gibisinden manşetler, Yönetim kurulu toplantıları, Federasyon dan
istifalar.
Ha, Beşiktaş yönetimi gibi pişkinlik yapma ihtimalleri yok değil. Olsun
umut fakirin ekmeğidir.
Maç saatinde milli duygularımızın ağır basma ihtimaline karşı geceyi
Selim kardeşimin iskandinav misafirleriyle geçireceğiz.
Ne mi yapacağız ? Rövanşı alacağız...
Etiketler:
Fatih Terim,
Haluk Ulusoy,
Milli takım,
Norveç,
Türkiye,
vatan haini
15 Kasım 2007 Perşembe
Atatürk'ün marka değeri
"Eski Jandarma Genel Komutanı emekli Orgeneral Şener Eruygur'un genel başkanlığını yaptığı Atatürkçü Düşünce Derneği, Atatürk logolu kredi kartı çıkarma kararı aldı. Bu konuda bankalarla görüşmelerin gerçekleştirildiği belirtilirken, söz konusu uygulamanın gerekçesi "derneğe maddi destek sağlanması" olarak açıklandı."
Ah şimdi ben bu yazıya karşılık çok ağır bir yazı yazardım da, yine bazılarınız beni Atatürk düşmanı yaparsınız, hakaret edersiniz. Susuyorum, Sadece çiziyorum, yaptığım çalışmalarla beni Atatürk düşmanı yapacakların aklına şaşıyorum...
Ah şimdi ben bu yazıya karşılık çok ağır bir yazı yazardım da, yine bazılarınız beni Atatürk düşmanı yaparsınız, hakaret edersiniz. Susuyorum, Sadece çiziyorum, yaptığım çalışmalarla beni Atatürk düşmanı yapacakların aklına şaşıyorum...
14 Kasım 2007 Çarşamba
Mustafa AKKAD
"Çağrı" ve "Ömer Muhtar" filmlerinin ünlü yönetmeni Mustafa Akkad.
İki sene önce Ürdün'de bombalı saldırı da hayatını kaybetti.
Kadir TOPBAŞ'ın sponsorluk sözüyle İstanbul'un Fethini çekmeyi de aklına koymuştu. Her ne kadar ulusal basınımızda, Vietnam da uğradığı büyük bozgun imajını Rambo ile düzeltmeye çalışan amerikan filmleri kadar ilgi ve heyecan yaratmasa da, bizde ümitle beslenen bir heyecan yarattığı kesin.
Gemiler karadan yürütülüyor, bizans sabah kalktığında şok olmuş vaziyette, 12 metre uzunluğundaki toplar surları dövüyor, Fatih'in İstanbul'a girişi...
Senaryo müthiş, holivud filmleri gibi abartıya da gerek yok, orjinal haliyle bile ihtişamlı.
Düşünsenize İstanbul'u aynı şart ve koşullarda amerikanın fethettiğini, 20-30 film çekmişlerdi bugüne kadar, belgeseller, fetih müzeleri, kitaplar, her sene ülkelerin bir araya gelip kutlamalar yapması vs.. vs..
Var mı bir babayiğit sponsor, kim ? koç mu, sabancı mı, eczacıbaşı mı? onlar yardım kampanyası bile yaparken paraları sms lerle bizden toplayıp, sonra da cennetlik havasında dolaşırlar. Eğitim kampanyalarını düşünün, sms lerle 5er ytl yardım eden vatandaş, havayı atan türksel... değil mi?
İş yine devlete kalır bence. Bir cesaret, fakat iyi bir projeyle yapılacak bir film, bir sefer yapılan, çok seneler dünya gündemine oturan bir çalışma olmalı.
"Film başlıyor, Fatih rüyasında, yanında Akşemsettin le surlardan içeri giriyor ve uyanıyor.
-Bir rüya gördüm..."
"Dilara beni öperek uyandırıyor..
-Ne yaptın kızım, en güzel yerinde..."
(Mustafa AKKAD ölümünün 2. yılında 25 Kasım 2007 Pazar akşamı İstanbul, Bakırköy-Yenimahalle Cem Karaca Kültür Merkezi’nde anılacak...)
İki sene önce Ürdün'de bombalı saldırı da hayatını kaybetti.
Kadir TOPBAŞ'ın sponsorluk sözüyle İstanbul'un Fethini çekmeyi de aklına koymuştu. Her ne kadar ulusal basınımızda, Vietnam da uğradığı büyük bozgun imajını Rambo ile düzeltmeye çalışan amerikan filmleri kadar ilgi ve heyecan yaratmasa da, bizde ümitle beslenen bir heyecan yarattığı kesin.
Gemiler karadan yürütülüyor, bizans sabah kalktığında şok olmuş vaziyette, 12 metre uzunluğundaki toplar surları dövüyor, Fatih'in İstanbul'a girişi...
Senaryo müthiş, holivud filmleri gibi abartıya da gerek yok, orjinal haliyle bile ihtişamlı.
Düşünsenize İstanbul'u aynı şart ve koşullarda amerikanın fethettiğini, 20-30 film çekmişlerdi bugüne kadar, belgeseller, fetih müzeleri, kitaplar, her sene ülkelerin bir araya gelip kutlamalar yapması vs.. vs..
Var mı bir babayiğit sponsor, kim ? koç mu, sabancı mı, eczacıbaşı mı? onlar yardım kampanyası bile yaparken paraları sms lerle bizden toplayıp, sonra da cennetlik havasında dolaşırlar. Eğitim kampanyalarını düşünün, sms lerle 5er ytl yardım eden vatandaş, havayı atan türksel... değil mi?
İş yine devlete kalır bence. Bir cesaret, fakat iyi bir projeyle yapılacak bir film, bir sefer yapılan, çok seneler dünya gündemine oturan bir çalışma olmalı.
"Film başlıyor, Fatih rüyasında, yanında Akşemsettin le surlardan içeri giriyor ve uyanıyor.
-Bir rüya gördüm..."
"Dilara beni öperek uyandırıyor..
-Ne yaptın kızım, en güzel yerinde..."
(Mustafa AKKAD ölümünün 2. yılında 25 Kasım 2007 Pazar akşamı İstanbul, Bakırköy-Yenimahalle Cem Karaca Kültür Merkezi’nde anılacak...)
12 Kasım 2007 Pazartesi
ORDU
ORDU;
Vatanı milleti düşmanlardan korur, Aldığı ve alacağı önlemlerle düşmanlara göz açtırmaz. İstihbarat mekanızmasıyla düşmandan bir adım önde olur. Korumalığını üstlendiği halkın gururudur. Öyleki o halk yardım kampanyası yapıldığı zaman koşa koşa , bağıra çağıra elinden geleni yapar. Çocuğunu, başına kına yakarak cepheye gönderen annenin kuzusunu kendi keyfi için kullanmaz, aksine bir emanet edasıyla sahip çıkar.
Baş Komutan gibi ölen düşmanının naaşına sahip çıkar, ailelerine "Onlar artık bizim evlatlarımızdır" diye mektup gönderir. Cami de hutbe verir ve ruhunu teslim almaya gelen meleğin selamını alır.
ORDU;
Profesyonel askerlerden ikinci güç diye korkar, 3,000 dağ ayısına 150,000 kuzuyla saldırır. 10 kilometre mesafe için 10,000 metreden gelecek istihbaratı bekler. Aynı 10 kilometrede başörtülü olduğu istihbaratını alıp Başkomutanının ölüm yıldönümünde onu anmaya gitmez.
Koruduğu halkın oylarıyla başına getirdiği hükümetinin gizli tezkere yazısını kendince akretide ettiği gazetecilere açıklar. Geri gönderdiği cevap yazısına verilecek yeni cevabi beklemeden kendince akredite ettiği gazetelere siyasi parti edesıyla "Onlardan hareket bekliyoruz" diyerek halk gözünde küçük düşürmeye çalışır. En çok yalanladığı gazeteleri akredite eder. savaşırken dahi kendinden haber tırtıklamak için, mensubu gibi davranan muhabirin amirini telefonla arayarak seviyeyi küçültür, ertesi gün toplantıya yine de onu davet eder.
ORDU;
Çanakkale'de savaşan Atalarının istisnasız hepsinin ceplerinden çıkan Ayet-el Kürsi leri unutur, gümüş yüzük takanları bünyesinden çıkarır. Koreye giden askerlerin Esenboğada kıldığı Cuma namazını görmezden gelir.
ORDU;
...
Vatanı milleti düşmanlardan korur, Aldığı ve alacağı önlemlerle düşmanlara göz açtırmaz. İstihbarat mekanızmasıyla düşmandan bir adım önde olur. Korumalığını üstlendiği halkın gururudur. Öyleki o halk yardım kampanyası yapıldığı zaman koşa koşa , bağıra çağıra elinden geleni yapar. Çocuğunu, başına kına yakarak cepheye gönderen annenin kuzusunu kendi keyfi için kullanmaz, aksine bir emanet edasıyla sahip çıkar.
Baş Komutan gibi ölen düşmanının naaşına sahip çıkar, ailelerine "Onlar artık bizim evlatlarımızdır" diye mektup gönderir. Cami de hutbe verir ve ruhunu teslim almaya gelen meleğin selamını alır.
ORDU;
Profesyonel askerlerden ikinci güç diye korkar, 3,000 dağ ayısına 150,000 kuzuyla saldırır. 10 kilometre mesafe için 10,000 metreden gelecek istihbaratı bekler. Aynı 10 kilometrede başörtülü olduğu istihbaratını alıp Başkomutanının ölüm yıldönümünde onu anmaya gitmez.
Koruduğu halkın oylarıyla başına getirdiği hükümetinin gizli tezkere yazısını kendince akretide ettiği gazetecilere açıklar. Geri gönderdiği cevap yazısına verilecek yeni cevabi beklemeden kendince akredite ettiği gazetelere siyasi parti edesıyla "Onlardan hareket bekliyoruz" diyerek halk gözünde küçük düşürmeye çalışır. En çok yalanladığı gazeteleri akredite eder. savaşırken dahi kendinden haber tırtıklamak için, mensubu gibi davranan muhabirin amirini telefonla arayarak seviyeyi küçültür, ertesi gün toplantıya yine de onu davet eder.
ORDU;
Çanakkale'de savaşan Atalarının istisnasız hepsinin ceplerinden çıkan Ayet-el Kürsi leri unutur, gümüş yüzük takanları bünyesinden çıkarır. Koreye giden askerlerin Esenboğada kıldığı Cuma namazını görmezden gelir.
ORDU;
...
4 Kasım 2007 Pazar
NTV de La Liga yı Nasıl Seyredebiliriz ?
Türkiye’de ikamet eden ve TURKSAT’a çevrili uydu (çanak) anteni kullanan NTV izleyicileri La Liga yı şu şekilde takip edebilirler:
1. Uydu alıcınızın Biss şifre çözebilme özelliğine sahip olması gerekmektedir. Çoğu uydu alıcılarında bu özellik bulunmakta fakat aktif durumda değildir. Eğer uydu alıcınızın şifre çözme özelliği açık durumda değilse, uydu alıcınızı aldığınız yetkili servisten destek isteyiniz.
2. Uydu alıcınızın menüsünde ‘CAS’, ‘Key Girişi’, ‘CAS System’, ‘CAS Keys’ veya benzer bir isimle yer alan KEY girişi menüsüne gelin.
3. Açılacak menüde yer alan şifreleme tiplerinden (Şifre Tipi, Cas Type veya benzer bir isimdeki seçenek) Biss olanını seçin.
4. Açılacak menüde yer alan talimatları uygulayarak aşağıdaki değerleri girin.
Biss ID: 0x1FFF (eğer 6 haneli ise biss ID 0x001FFF olarak girilmelidir.)
Biss TP: 11892/12800(H) (Bazı modellerde bu sorulmamaktadır.)
Key Değeri: A021230035461400 (eğer 12 hane varsa key değeri A02123354614 olmalıdır.)
5. Şifreyi kaydedip (Kaydet, Tamam, Save veya OK) menüden çıkın.
6. Şifreyi kaydettiğiniz halde yine izleyemiyor ve hâlâ ‘kanal şifreli’ gibi bir uyarı ile karşılaşıyorsanız uydu alıcınızı kapatıp açın.
7. Eğer alıcınız hala şifreyi çözemiyorsa lütfen cihazınızı satın aldığınız yetkili servisten destek isteyin.
Not: NTV’nin İspanyol Ligi maç yayınları, Türkiye içinde çatı anteni ile vericiler üzerinden, Kablo TV şebekesinden, D-Smart ve Digiturk platformlarından herhangi bir işleme gerek kalmaksızın sorunsuz bir şekilde izlenmektedir.
1. Uydu alıcınızın Biss şifre çözebilme özelliğine sahip olması gerekmektedir. Çoğu uydu alıcılarında bu özellik bulunmakta fakat aktif durumda değildir. Eğer uydu alıcınızın şifre çözme özelliği açık durumda değilse, uydu alıcınızı aldığınız yetkili servisten destek isteyiniz.
2. Uydu alıcınızın menüsünde ‘CAS’, ‘Key Girişi’, ‘CAS System’, ‘CAS Keys’ veya benzer bir isimle yer alan KEY girişi menüsüne gelin.
3. Açılacak menüde yer alan şifreleme tiplerinden (Şifre Tipi, Cas Type veya benzer bir isimdeki seçenek) Biss olanını seçin.
4. Açılacak menüde yer alan talimatları uygulayarak aşağıdaki değerleri girin.
Biss ID: 0x1FFF (eğer 6 haneli ise biss ID 0x001FFF olarak girilmelidir.)
Biss TP: 11892/12800(H) (Bazı modellerde bu sorulmamaktadır.)
Key Değeri: A021230035461400 (eğer 12 hane varsa key değeri A02123354614 olmalıdır.)
5. Şifreyi kaydedip (Kaydet, Tamam, Save veya OK) menüden çıkın.
6. Şifreyi kaydettiğiniz halde yine izleyemiyor ve hâlâ ‘kanal şifreli’ gibi bir uyarı ile karşılaşıyorsanız uydu alıcınızı kapatıp açın.
7. Eğer alıcınız hala şifreyi çözemiyorsa lütfen cihazınızı satın aldığınız yetkili servisten destek isteyin.
Not: NTV’nin İspanyol Ligi maç yayınları, Türkiye içinde çatı anteni ile vericiler üzerinden, Kablo TV şebekesinden, D-Smart ve Digiturk platformlarından herhangi bir işleme gerek kalmaksızın sorunsuz bir şekilde izlenmektedir.
Etiketler:
İspanya Ligi,
İspanya ligi maçları,
La Liga,
NTV,
Ntv Şifre,
Şifre
FB:2 - BJK:1 - İ.ARZUMAN:0
Öyle bir maç düşünün ki, ne yenen memnun, ne yenilen, ne maçı yöneten, ne maçı izleyen, ne maça hakemi veren...
Kimi suçlayacağız; Hafta içi hakemle ilgili açıklama yapan Fenerbahçeyi mi, geçen sene aynı hakemin hatasıyla Türkiye Kupasını alan Beşiktaşı mı, Fifa Kokartı alınan hakemi ısrarla maça veren MHK yi mi?
Bir de olaya diğer açıdan bakalım; Fenerbahçe 3 puanı götürdü, Beşiktaş sapır sapır döküldüğü maçta taraftarının tepkisini başka yöne çekecek bahanesini buldu, federasyon kendisine tavır alan BJK nin ipini çekti veee akepe savaşmaktan kaçmak için gündemi değiştirip böyle bir yönteme başvurarak en az bir hafta daha kazandı.
O zaman yazımızın başlığı şöyle olmalıydı:
FB:2 - BJK:1 - İ.ARZUMAN:0 - AKP:5
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)