7 Ocak 2008 Pazartesi

Blog, günlük, veresiye defteri, hatıra defteri;

Bugün bu kareasın aralarındaki farkları, ortak yönleri , faydalarını, zararlarını inceleyelim.
Hatıra defterinden başlayalım derim, bir an önce yazacaklarımı yazıp onunla ilgili kötü anılarımdan kurtulmalıyım.
Evet; malesef bende her Türk genci gibi asker ocağında tanıştım. iğğğ demeyin, yeminle satın almadım, yazdırmadım, ama yazdım, evet yazdım.
-Abey, şafak 13, hatıra defterime yazar mısın ?
-Yok kardeş ben yazmiim.
-Nooldu zoruna getti demi, şafağın çok diye.
-Ağzına ..çım, ver şu lanet defteri, yazayım
-Hehe sagol abey, kalem veriim mi ?
-Hee ver

Sevgili Osman,
Bana kalbin kadar temiz bu sayfayı ayırdığın için çok teşekkür ederim,
Seninle ilgili güzel şeyler yazmak isiyorum, bana biraz zaman ver, düşüneyim…
.
.
.
.
ı ıh olmuyor osman, aklıma gelmiyor, motor gibi horlaman geliyor aklıma, çık diyorum aradan, bu sefer ranzada asılı çorapların gözümün önüne geliyor, niye yıkamıyon lan ayaklarını dediğim de “valla yıkadım” diye, yalan yere ettiğin yeminler geliyor, nöbete kaldırmak için gelen askerlerin seni uyandırmaya çalışırken bütün koğuşu uyandırması geliyor, yemekhanede öne geçmek için yaptığın cambazlıklar geliyor aklıma…
Sana sivil hayatında başarılar, mümkünse cep telefonundan numaramı sil, hem o numara benim değil, emekli bir polisin, İstanbul’a göç ederseniz görüşmeyelim, ben zaten yurtdışına gidiyorum tamam mı canım? heh sayfada bitti zaten… tüh maniye yer kalmadı sepet sepet yum…


Yazdığım ilk hatıra buna benzer bir şey oldu. Çocuk defteri aldı, arkadaşlarıyla okudu. Sonra biraz sessizlik. Ohh dedim içimden, çaktım ya, üzüldü, gelmez artık kimse… dememe kalmadı koğuşta bir kahkaha, herkes dolabına koşuyor, defterini alan bana geliyor…
-Abi bana da yaz, abi bana da yaz…
Mahalle karılarının sütçüye bağırması gibi;
-Ocakta yemeğim var, önce bana koy, önce bana koy
Allah belanı vermesin osman…

Veresiye defteri;
Akılda kalmak için iyi bir yer değil, hem artık hükmünü kaybediyor, yerini kredi kartı ekstreleri alıyor, o da çok hoş olmayan anılar içeriyor, çok kurcalamayalım, dalga geçilecek bir mevzu değil.

Sevgili günlük;
Vallahi bir ara denemem oldu, fakat biri bulur okur diye sürekli kasarak yazmaya başladım, kelimeler dikkatli seçiliyor, oldu ya erken göçersek gazetelere çıkacak.
“Ölen gencin günlüğünde ki son yazısı -Penthausenin eski tadı yok arkadaş…”
Yaşarken fıkralarda ..ttir çektiğin sol omuzunda ki melek; -Nasısın canım hehe, penthause, ne iş? diyebilir. O da olmadı hayatımda, kısa sürdü, anlaşamadık, şiddetle geçinemedik, samanyolunda ki boşanmak istemiyorum dizisi fayda etmedi ilişkimize. Geçiniz…

Blog;
Ömer Enis girdi kanıma, er meydanı dedi, anlat bakalım cemaate hangi taraftan estiğini. (şerre…) wordpress le girdik, ilk başlarda diloşun fotoğrafları ve fotoşop çalışmalarımı sergilerim dedim. Baktım yavuzselim de yazıyor. Yazacaz artık.
Yavaş yavaş bazı şeylere kızdıkça eminimsi oluşmaya başladı, sevenleri ve çok sevenleri ile çakmaya başladı köşe yazarlarına. Sövenler, sevenler kavga gürültü gidiyor. Bakalım soğurmuyuz yoksa daha dalaylama atlarmıyız derinlere, nasip diyelim…

3 yorum:

ceoyavuz dedi ki...

Abi ne zamandan beri yazıyon ? Valla hafifte gördüm zaman ve eminimsi haberlerinden daha şeffaf bir haber diye yazmış bir dallamada :)
Bu kadar kısa sürede narka oldun helal olsun :) Bizim 27 Ocakta 1. yılımız doluyor senin kadar hayranımız yok :( gerçi Çin konsolosluğu plaket verçekmiş bana (bu biraz eminimsi haberi oldu :P)
Hadi iyi yazılar :)

diloşhanım dedi ki...

Hayranlar kadar, çok farklı seven kardeşlerimiz de oldu, ömerle senin yüzünden oldu bu işler, ben kendi halimde bir işadamıydım, beni sürüklediğiniz mecraya bakar mısınız...

ceoyavuz dedi ki...

Eminimsiyi dahi insanlar okuyormuş diye duyduk ?

Valla ben sölemedim inanmayan benim bloguma baksın..

Ömeride kolejliler okuyormuş hehe :)