15 Eylül 2007 Cumartesi

Ramazan, Din, Ticaret


"Dini Siyasete alet etme" söyleminin Cumhuriyetten önceye dayanan tarihi vardır . Haklılık kazandığı dönemler olmuştur. Bu uygulamadan dolayı başarılı olanlar da olmuştur. Bu suistimali karşı görüşle bastırıp, yer yer tabi olunan dine söverek sindirenler de olmuştur.
Sonuçta oynak bir malzemedir. Kullananları ihya ettiği gibi, alaşşağı da etmiştir.
Zamk gibi bir özelliği vardır, yapışır, bulaşır ama kullanandan da kullanana saldırandan da hiç çıkmaz. Kalıtsaldır.
Birgün bir bakmışsın sövüyorsun, söverek para kazanıyorsun, Birgün de bir bakmışsın övüyorsun överek para kazanıyorsun. Böyle ilginç, fiziksel tanımı yapılamamış bir cisimle hayatın bu kadar değişebiliyor.
Nitekim Ramazan, bahsettiğimiz kavramın kutsalı, sultanı, baştacı durumunda.
Biz dün kurufasulyeden nefret ederken, bugün hastası olmak ve yine yarın tekrar vakit bitince nefret etme tutarsızlığına yakalanırsak, utanmalı, yaptığımızı sorgulamalıyız.
Ne yazık ki günümüz de kurufasulyeyi sevmeyen bazı büyük şirketlerimiz, bu sıralar sadece kurufasulye yiyiyor. Hiç birşey dememiş, yapmamış gibi pişkince ve yellenerek.
Evet, yellenme kurufasulyenin fiziki bir cevabıdır. Etrafındakilere yediğini belli eder. Belli etmekle de kalmaz pişman eder.
Peki biz bu yazıdan hangi dersi çıkarmalıyız: "Yellenen adamdan uzak durmalıyız"

Hiç yorum yok: